Kayıp Rıhtım için hazırladığım mitoloji serisinde kullanmak üzere, Sinemis Herdem Yararbaş'tan bazı Karaçayca metinlerin Türkiye Türkçesine aktarılmış halini rica ettim. Kendisi sağolsun, ricamı kırmadı, özverili bir çalışmayla gerekli aktarmayı yaptı. Yazılarımda kullanmadan önce, bir bütün halinde burada paylaşayım, ihtiyaç ya da ilgi duyanlara ulaştırayım istedim.
Otarlanı Omar tarafından seslendirilen haline burayı tıklayarak ulaşabilirsiniz. Sinemis Herdem Hanımın çevirisine bir kaç ufak düzeltme dışında müdahale etmedim.
Nart Cırı
Shurtuk elleden çıgıp barabız (Şurtuk atanın yurdundan çıktık gidiyoruz)
Nart Örüzmek allıbızdadı (Nart Örüzmek önümüzde)
Anı cüregi kanıbızdadı (Onun sevgisi yüreğimizde)
Anı öhgemligi barıbızdadı (Onun yüceliği hepimizde)
Karlı taulaga biz terk ceterbiz (Karlı dağlara biz çabuk gideriz)
Dommayla kırıp biz keltirikbiz (Mandaları avlayıp getiririz)
Ullu Kuban’dan biz terk öterbiz (Büyük Kuban ırmağından hızlıca ilerleriz)
Kara Nogay’da carış eterikbiz (Kara Nogay bölgesinde yarış yaparız)
Nart atla cerni titretelle (Nart atlar yeri titretiyor)
Culduzlu kökge uçup ketelle (Yıldızlı göklere uçup gidiyorlar)
Sarubek suunu boynun saklaydı (Sarubek suyun/ırmağın başını bekliyor)
Nart ellerina tamçı tamlaydı (Nart yurduna damla damlıyor [yağmur])
Kuugun kazavat ma dev bolluktu (Kovgun / Sürgün savaşı çok muazzam olacak)
Suu ızla saulay kandan tolluktu (Bütün ırmaklar kanla dolacak)
Nart sadakları kübe teşelle (Nart okları zırhları deliyor)
Nart sıpınları gelev keselle (Nart kılıçları otları kesiyor) [gelev: ot cinsi]
Nart kalalarıbız öhgem turala (Nart kalelerimiz görkemli duruyor)
Nart elleni caudan saklayla (Nart yurdunu düşmandan koruyorlar)
Dommay uunda soluv bolmaydı (Manda suyunda avlanırken soluk almak yok)
Dommay uunda atıng toymaydı (Manda avında at yerinde durmuyor)
Kolan tuyakga cer çıdamaydı (Alaca toynağına yer dayanmaz)
Kolan tuyagı cerge batmaydı (Alaca toynağı yere değmiyor)
Gemuda atlansa cer titreydi (Gemuda koşarsa yer yerinden oynuyor [Gemuda, Karaçay kahramanlarından birinin efsanevi atı])
Mingi Tau’dan buzla tüşedi (Elbruz’dan [Mingi Tav: Bengü Dağ, Ebedi dağ] buzlar/karlar düşüyor)
Çuuana sırtında sadak atarbız (Çuuana sırtında ok atıyoruz)
İtil boynunda boza tartarbız (İtil kıyısında boza içiyoruz)
10 Ağustos 2013 Cumartesi
6 Ağustos 2013 Salı
Dem Gazeli
Erer fasl-ı seyr-i temmuz eser yaz meltemidir
Ahestedir uşşak eren çün ayş u nuş demidir
Destte duhter-i rez kolda duht-ı merdüm, salınır*
Tenhalara ki macera yârânın mahremidir
Uzananda taht-ı sema seyrinde canan ile
Rahm-i orman ehl-i dile köşk-ü adn taremidir
Reng-i nar-ı verdi çalar uğrudur gûrûb-u sayf
Akşam, taksim-i ganimet-i nevbahar cemidir
Yanar dide-i uşşakın derununda her dem ki
Bu ateş temmuzdan değil sevdanın keremidir
Neshi acep mi kaptırdın gönlünü bir Temmuzda
Kavl-i ezel sayf efsunu, şemistan hikemidir
M. Bahadırhan Dinçaslan
Nedim'in "destide duhter-i rez destde duht-ı merdüm / kime el verdi felek böyle begim dünyada" beytine gönderme.
Ahestedir uşşak eren çün ayş u nuş demidir
Destte duhter-i rez kolda duht-ı merdüm, salınır*
Tenhalara ki macera yârânın mahremidir
Uzananda taht-ı sema seyrinde canan ile
Rahm-i orman ehl-i dile köşk-ü adn taremidir
Reng-i nar-ı verdi çalar uğrudur gûrûb-u sayf
Akşam, taksim-i ganimet-i nevbahar cemidir
Yanar dide-i uşşakın derununda her dem ki
Bu ateş temmuzdan değil sevdanın keremidir
Neshi acep mi kaptırdın gönlünü bir Temmuzda
Kavl-i ezel sayf efsunu, şemistan hikemidir
M. Bahadırhan Dinçaslan
Nedim'in "destide duhter-i rez destde duht-ı merdüm / kime el verdi felek böyle begim dünyada" beytine gönderme.
Etiketler:
Dem Gazeli,
Hece vezni ile gazeller,
M. Bahadırhan Dinçaslan,
Şiir
Hürriyet Kasidesi
Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selametten
Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükûmetten
Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten
Mürüvvet-mend olan mazluma el çekmez ianetten
Hakir olduysa millet şanına noksan gelir sanma
Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadr ü kıymetten
Vücudun kim hamir-i mâyesi hâk-i vatandandır
Ne gam rah-ı vatanda hak olursa cevr ü mihnetten
Muini zalimin dünyada erbab-ı denaettir
Köpektir zevk alan sayyad-ı bi-insafa hizmetten
Hemen bir feyz-i baki terk eder bir zevk-i faniye
Hayatın kadrini âli bilenler hüsn-i şöhretten
Nedendir halkta tul-i hayata bunca rağbetler
Nedir insana bilmem menfaat hıfz-ı emanetten
Cihanda kendini her ferdden alçak görür ol kim
Utanmaz kendi nefsinden de ar eyler melametten
Felekten intikam almak demektir ehl-i idrake
Edip tezyid-i gayret müstefid olmak nedametten
Durup ahkam-ı nusret ittihad-ı kalb-i millette
Çıkar asar-ı rahmet ihtilaf-ı rey-i ümmetten
Eder tedvir-i alem bir mekînin kuvve-i azmi
Cihan titrer sebat-ı pay-ı erbab-ı metanetten
Kaza her feyzini her lutfunu bir vakt için saklar
Fütur etme sakın milletteki za'f u betaetten
Değildir şîr-i der-zencire töhmet acz-i akdamı
Felekte baht utansın bi-nasib- erbab-ı himmetten
Ziya dûr ise evc-i rif'atinden iztırâridir
Hicâb etsin tabiat yerde kalmış kabiliyetten
Biz ol nesl-i kerîm-i dûde-i Osmaniyânız kim
Muhammerdir serâpâ mâyemiz hûn-ı hamiyetten
Biz ol âl-i himem erbâb-ı cidd ü içtihâdız kim
Cihangirâne bir devlet çıkardık bir aşiretten
Biz ol ulvi-nihâdânız ki meydân-ı hamiyette
Bize hâk-i mezar ehven gelir hâk-i mezelletten
Ne gam pür âteş-i hevl olsa da gavgâ-yı hürriyet
Kaçar mı merd olan bir can için meydân-ı gayretten
Kemend-i can-güdâz-ı ejder-i kahr olsa cellâdın
Müreccahtır yine bin kerre zencîr-i esâretten
Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin
Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten
Anılsın mesleğimde çektiğim cevr ü meşakkatler
Ki ednâ zevki aladır vezâretten sadâretten
Vatan bir bî-vefâ nâzende-i tannâza dönmüş kim
Ayırmaz sâdıkân-ı aşkını âlâm-ı gurbetten
Müberrâyım recâ vü havfden indimde âlidir
Vazifem menfaatten hakkım agrâz-ı hükümetten
Civânmerdân-ı milletle hazer gavgâdan ey bidâd
Erir şemşîr-i zulmün âteş-i hûn-i hamiyetten
Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet
Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten
Gönülde cevher-i elmâsa benzer cevher-i gayret
Ezilmez şiddet-i tazyikten te'sir-i sıkletten
Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten
Senindir şimdi cezb-i kalbe kudret setr-i hüsn etme
Cemâlin ta ebed dûr olmasın enzâr-ı ümmetten
Ne yâr-ı cân imişsin ah ey ümmid-i istikbâl
Cihanı sensin azad eyleyen bin ye's ü mihnetten
Senindir devr-i devlet hükmünü dünyaya infâz et
Hüdâ ikbâlini hıfzeylesin hür türlü âfetten
Kilâb-ı zulme kaldı gezdiğin nâzende sahrâlar
Uyan ey yâreli şîr-i jeyân bu hâb-ı gafletten
Namık Kemal
Günümüz Türkçesine aktardığım kadarıyla:
Asrın hükümlerini sadakat ve selametten çıkmış görüp
Çekildik izzet ve talih ile hükümet kapısından
Kendini insan bilenler halka hizmetten usanmaz
İnsanlık sahibi olanlar mazluma yardımdan el çekmez
Millet hakir olduysa şanı eksilir sanma
Cevher yere düşünce kadir ve kıymetten de düşmez
Vücudun ki hamuru ve mayası vatan toprağındandır
Vatan yolunda çile ve sıkıntı ile toprak olursa gam değildir
Zalimin yardımcısı dünyada alçaklık erbabıdır
Acımasız avcıya hizmet etmekten zevk alan ancak köpektir [av köpeği]
Sonsuza kadar kalacak bir feyzi terk eder geçici bir feyze
Şöhretin güzelliğinden hayatın kadrini daha üstün görenler
Halkta hayatın uzunluğuna bunca rağbet nedendir
Emaneti saklamaktan insana menfaat getiren nedir ki? (Emanet, burada, Tanrı emaneti, "can" anlamında)
O ki, cihanda kendini her fertten alçak görür
Kendi nefsinden utanmaz da utanır kınanmaktan
Anlayan için, felekten intikam almak demektir
Gayreti artırıp utanç/pişmanlık duygusundan faydalanmak
Zafer/başarı hükümleri milletin kalbinin birleşmişliğinde durur
Rahmet eserleri, milletin oylarının ihtilafından / farklılığından çıkar
Bir iktidar sahibinin azminin kuvveti alemi dolaşır
Cihan, metanet sahiplerinin ayaklarının kararlılığından titrer
Kader, her feyzini, her lütfunu bir vakit için saklar
Milletteki zaaf ve gevşeklik yüzünden ümitsizliğe kapılma
Zincire vurulmuş aslana ayaklarının güçsüzlüğü töhmet değildir
Felekte talih utansın nasipsiz himmet erbabından
Işık henüz en yüksek makamından uzaksa, mecburiyetindendir
Tabiat yerde kalan kabiliyetten utansın
Biz o Osmanlı soyunun yüce ocağındanız
Baştan ayağa mayamız hamiyet kanıyla mayalanmıştır
Biz o himmet ailesi gayret ve ciddiyet erbabıyız ki
Bir küçük aşiretten cihana meydan okuyan bir devlet çıkardık
Biz o yüce yaratılışlılarız ki hamiyet meydanında
Zelil olarak ayak altında toprak olmak, mezar toprağından daha kötüdür bizim için
Hürriyet savaşı korkulu ateşlerle dolu olsa gam değil
Yiğit olan bir can için gayret meydanından kaçar mı?
Celladın cana kast eden kemendi insafsız bir ejder de olsa
Esaret zincirinden yüz bin defa daha iyidir
Felek bütün cefa sebeplerini toplasın gelsin
Millet yolunda çalışmaktan dönersem kahpeyim
Süreç boyunca çektiğim sıkıntı ve zorluklar anılsın
Ki bunun en kötü zevki dahi vezirlik, sadrazamlık zevkinden yücedir
Vatan vefasız, alaycı bir nazlı kıza dönmüş ki
Ayırmıyor aşkının sadıklarını gurbetin elemlerinden
Korkunun ve yalvarmanın uzağındayım
Benim indimde görevim menfaatten, hakkım da hükümetin kötülüklerinden üstündür
Ey zalim, milletin civanmertleriyle kavgadan kaçın
Hamiyet kanının ateşiyle erir zulüm kılıcın
Adaletsizlik ile, zulüm ile hürriyeti imha etmek ne mümkündür
Eğer gücün yetiyorsa çalış, insanlıktan idrak yeteneğini kaldır
Gayret cevheri gönülde elmasa benzer
Tazyiğin şiddetinden ağırlığın tesirinden ezilmez
Ey hürriyetin güzel yüzü, ne büyülüymüşsün ki
Esaretten kurtulduysak da aşkının esiri olduk
Şimdi kalbi cezbedecek güç sendedir, güzelliğini örtme
Güzelliğin, milletin bakışlarından ebediyyen yok olmasın.
Ey gelecek ümidi, ne candan sevgili imişsin
Cihanı bin türlü ümitsizlik ve dertten senmişsin azad eden
Hüküm çağı senindir hükmünü dünyaya yay
Tanrı talihini her türlü afetten korusun
Zulmün köpeklerine kaldı gezdiğin güzel ovalar
Uyan ey yaralı kükreyen arslan, uyan bu gaflet uykusundan
Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükûmetten
Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten
Mürüvvet-mend olan mazluma el çekmez ianetten
Hakir olduysa millet şanına noksan gelir sanma
Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadr ü kıymetten
Vücudun kim hamir-i mâyesi hâk-i vatandandır
Ne gam rah-ı vatanda hak olursa cevr ü mihnetten
Muini zalimin dünyada erbab-ı denaettir
Köpektir zevk alan sayyad-ı bi-insafa hizmetten
Hemen bir feyz-i baki terk eder bir zevk-i faniye
Hayatın kadrini âli bilenler hüsn-i şöhretten
Nedendir halkta tul-i hayata bunca rağbetler
Nedir insana bilmem menfaat hıfz-ı emanetten
Cihanda kendini her ferdden alçak görür ol kim
Utanmaz kendi nefsinden de ar eyler melametten
Felekten intikam almak demektir ehl-i idrake
Edip tezyid-i gayret müstefid olmak nedametten
Durup ahkam-ı nusret ittihad-ı kalb-i millette
Çıkar asar-ı rahmet ihtilaf-ı rey-i ümmetten
Eder tedvir-i alem bir mekînin kuvve-i azmi
Cihan titrer sebat-ı pay-ı erbab-ı metanetten
Kaza her feyzini her lutfunu bir vakt için saklar
Fütur etme sakın milletteki za'f u betaetten
Değildir şîr-i der-zencire töhmet acz-i akdamı
Felekte baht utansın bi-nasib- erbab-ı himmetten
Ziya dûr ise evc-i rif'atinden iztırâridir
Hicâb etsin tabiat yerde kalmış kabiliyetten
Biz ol nesl-i kerîm-i dûde-i Osmaniyânız kim
Muhammerdir serâpâ mâyemiz hûn-ı hamiyetten
Biz ol âl-i himem erbâb-ı cidd ü içtihâdız kim
Cihangirâne bir devlet çıkardık bir aşiretten
Biz ol ulvi-nihâdânız ki meydân-ı hamiyette
Bize hâk-i mezar ehven gelir hâk-i mezelletten
Ne gam pür âteş-i hevl olsa da gavgâ-yı hürriyet
Kaçar mı merd olan bir can için meydân-ı gayretten
Kemend-i can-güdâz-ı ejder-i kahr olsa cellâdın
Müreccahtır yine bin kerre zencîr-i esâretten
Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin
Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten
Anılsın mesleğimde çektiğim cevr ü meşakkatler
Ki ednâ zevki aladır vezâretten sadâretten
Vatan bir bî-vefâ nâzende-i tannâza dönmüş kim
Ayırmaz sâdıkân-ı aşkını âlâm-ı gurbetten
Müberrâyım recâ vü havfden indimde âlidir
Vazifem menfaatten hakkım agrâz-ı hükümetten
Civânmerdân-ı milletle hazer gavgâdan ey bidâd
Erir şemşîr-i zulmün âteş-i hûn-i hamiyetten
Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet
Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten
Gönülde cevher-i elmâsa benzer cevher-i gayret
Ezilmez şiddet-i tazyikten te'sir-i sıkletten
Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten
Senindir şimdi cezb-i kalbe kudret setr-i hüsn etme
Cemâlin ta ebed dûr olmasın enzâr-ı ümmetten
Ne yâr-ı cân imişsin ah ey ümmid-i istikbâl
Cihanı sensin azad eyleyen bin ye's ü mihnetten
Senindir devr-i devlet hükmünü dünyaya infâz et
Hüdâ ikbâlini hıfzeylesin hür türlü âfetten
Kilâb-ı zulme kaldı gezdiğin nâzende sahrâlar
Uyan ey yâreli şîr-i jeyân bu hâb-ı gafletten
Namık Kemal
Günümüz Türkçesine aktardığım kadarıyla:
Asrın hükümlerini sadakat ve selametten çıkmış görüp
Çekildik izzet ve talih ile hükümet kapısından
Kendini insan bilenler halka hizmetten usanmaz
İnsanlık sahibi olanlar mazluma yardımdan el çekmez
Millet hakir olduysa şanı eksilir sanma
Cevher yere düşünce kadir ve kıymetten de düşmez
Vücudun ki hamuru ve mayası vatan toprağındandır
Vatan yolunda çile ve sıkıntı ile toprak olursa gam değildir
Zalimin yardımcısı dünyada alçaklık erbabıdır
Acımasız avcıya hizmet etmekten zevk alan ancak köpektir [av köpeği]
Sonsuza kadar kalacak bir feyzi terk eder geçici bir feyze
Şöhretin güzelliğinden hayatın kadrini daha üstün görenler
Halkta hayatın uzunluğuna bunca rağbet nedendir
Emaneti saklamaktan insana menfaat getiren nedir ki? (Emanet, burada, Tanrı emaneti, "can" anlamında)
O ki, cihanda kendini her fertten alçak görür
Kendi nefsinden utanmaz da utanır kınanmaktan
Anlayan için, felekten intikam almak demektir
Gayreti artırıp utanç/pişmanlık duygusundan faydalanmak
Zafer/başarı hükümleri milletin kalbinin birleşmişliğinde durur
Rahmet eserleri, milletin oylarının ihtilafından / farklılığından çıkar
Bir iktidar sahibinin azminin kuvveti alemi dolaşır
Cihan, metanet sahiplerinin ayaklarının kararlılığından titrer
Kader, her feyzini, her lütfunu bir vakit için saklar
Milletteki zaaf ve gevşeklik yüzünden ümitsizliğe kapılma
Zincire vurulmuş aslana ayaklarının güçsüzlüğü töhmet değildir
Felekte talih utansın nasipsiz himmet erbabından
Işık henüz en yüksek makamından uzaksa, mecburiyetindendir
Tabiat yerde kalan kabiliyetten utansın
Biz o Osmanlı soyunun yüce ocağındanız
Baştan ayağa mayamız hamiyet kanıyla mayalanmıştır
Biz o himmet ailesi gayret ve ciddiyet erbabıyız ki
Bir küçük aşiretten cihana meydan okuyan bir devlet çıkardık
Biz o yüce yaratılışlılarız ki hamiyet meydanında
Zelil olarak ayak altında toprak olmak, mezar toprağından daha kötüdür bizim için
Hürriyet savaşı korkulu ateşlerle dolu olsa gam değil
Yiğit olan bir can için gayret meydanından kaçar mı?
Celladın cana kast eden kemendi insafsız bir ejder de olsa
Esaret zincirinden yüz bin defa daha iyidir
Felek bütün cefa sebeplerini toplasın gelsin
Millet yolunda çalışmaktan dönersem kahpeyim
Süreç boyunca çektiğim sıkıntı ve zorluklar anılsın
Ki bunun en kötü zevki dahi vezirlik, sadrazamlık zevkinden yücedir
Vatan vefasız, alaycı bir nazlı kıza dönmüş ki
Ayırmıyor aşkının sadıklarını gurbetin elemlerinden
Korkunun ve yalvarmanın uzağındayım
Benim indimde görevim menfaatten, hakkım da hükümetin kötülüklerinden üstündür
Ey zalim, milletin civanmertleriyle kavgadan kaçın
Hamiyet kanının ateşiyle erir zulüm kılıcın
Adaletsizlik ile, zulüm ile hürriyeti imha etmek ne mümkündür
Eğer gücün yetiyorsa çalış, insanlıktan idrak yeteneğini kaldır
Gayret cevheri gönülde elmasa benzer
Tazyiğin şiddetinden ağırlığın tesirinden ezilmez
Ey hürriyetin güzel yüzü, ne büyülüymüşsün ki
Esaretten kurtulduysak da aşkının esiri olduk
Şimdi kalbi cezbedecek güç sendedir, güzelliğini örtme
Güzelliğin, milletin bakışlarından ebediyyen yok olmasın.
Ey gelecek ümidi, ne candan sevgili imişsin
Cihanı bin türlü ümitsizlik ve dertten senmişsin azad eden
Hüküm çağı senindir hükmünü dünyaya yay
Tanrı talihini her türlü afetten korusun
Zulmün köpeklerine kaldı gezdiğin güzel ovalar
Uyan ey yaralı kükreyen arslan, uyan bu gaflet uykusundan
Etiketler:
Günümüz Türkçesi,
Hürriyet Kasidesi,
Namık Kmal,
Orijinal Metin
2 Ağustos 2013 Cuma
Turandoht
Tu pure, o Principessa,
Nella tua fredda stanza,
Guardi le stelle
Che tremano d'amore e di speranza.
Ma il mio mistero e chiuso in me,
Il nome mio nessun sapra!
No, no, sulla tua bocca lo diro'
Quando la luce splendera'!
Ed il mio bacio scioglierà il silenzio
Che ti fa mia!
Ver emri Turandoht yüzülsün derim
Görküne adaktır Tatar'ın canı
Aramızda duran yazgıysa, heyhat!
Helaldir, koy aksın putperest kanı
Karanlıkta el yordamı bir cihat:
Bir çift Ebu Leheb şimdi ellerim!
Turandoht, Turandoht, arardım seni
Akından akına yakın ve uzak
Şahidim yeşil Don ve mavi İtil
Boydan boya bütün bu deşt-i Kıpçak
Eriştim vaslına, elimde değil
Dönemem, ya öldür, ya güldür beni
Kaç aşık asıldı beliklerine
Gamzenle kaç gönle ateş düşürdün?
Hatırla, Turandoht, balalıkta sen
Kış çatar, gün batar, gece üşürdün
Titrerdim kaç fersah uzağında ben
Dokundukça gece iliklerine...
Şimdi sen Turandoht, gece mi oldun?
Işığın karanlık, soğuk, uğursuz
Ne oldu, meylini kötüye verdin?
Ne zamandır çaldı yüreğini buz?
Dün hür ve yabani, hoyrat gezerdin
Bozkırın kızıydın, ece mi oldun?
Turandoht, seninle aynı toprağın
Ve aynı göğün biz çocuklarıyız
Derinlerde bir yerlerde gözünde
Gülümsüyor aynı bala, aynı kız
Bu zalimlik yoktu senin özünde
Gülümse, Turandoht, çözülsün bağın
Kastetme canıma, gel canına kat
Atalar ve Mingitav hakkı için
Ah Marja! Umay ve Ayzıt aşkına
Bu kaskatı zırhı kuşandın, niçin?
Soyun gel, Turandoht, sokul yakına
Eve dön, Turandoht, elini uzat
Öp beni kırılsın bu kafir tılsım
Efsunun kafidir ey gökçek peri
Bağladın gönlümü zaten zülfüne
Ta ebede değin, ezelden beri
Göğe bak! Selam ver yükselen güne
Turandoht! Konçuyum, hanımım, aşkım!
M. Bahadırhan Dinçaslan
Not: Turandoht operası malumdur, Giacomo Puccini'nin eseri. Operada, Timur'un oğlu "Tatar Prensi", yanlış hatırlamıyorsam, soğukluğu ve taliplerini öldürmesiyle meşhur prenses Turandoht'a aşık olur. [Turandoht, farsça "Turan'ın kızı" demek.] Operanın sonunda, girişte alıntıladığım sözlerden sonra, Turandoht'un kalbini yumuşatır ve sevgisini kazanır. Bu hikayeden ilhamla, kendi hikayemi kurgulamak istedim: Bozkırlı, yanık bir delikanlı ve içinde saf, samimi bir öz taşıyan, ama dışarıdan buz gibi bir asalet taşıdığı için "yaklaşılmaz" görünen bir kızın hikayesi...
Girişteki alıntının Türkçesi (kör-topal bir çeviri ile):
"Sen de, prenses
Soğuk odanda
Aşk ve ümitle titreşen
Yıldızları izliyorsun
Ama benim sırrım içimde yatıyor
Adımı kimse bilmeyecek!
Hayır, dudaklarına kavuşunca söyleyeceğim
Gün doğduğunda
Ve öpücüğüm kırdığında
Seni benim yapan sessizliği"
Nella tua fredda stanza,
Guardi le stelle
Che tremano d'amore e di speranza.
Ma il mio mistero e chiuso in me,
Il nome mio nessun sapra!
No, no, sulla tua bocca lo diro'
Quando la luce splendera'!
Ed il mio bacio scioglierà il silenzio
Che ti fa mia!
Ver emri Turandoht yüzülsün derim
Görküne adaktır Tatar'ın canı
Aramızda duran yazgıysa, heyhat!
Helaldir, koy aksın putperest kanı
Karanlıkta el yordamı bir cihat:
Bir çift Ebu Leheb şimdi ellerim!
Turandoht, Turandoht, arardım seni
Akından akına yakın ve uzak
Şahidim yeşil Don ve mavi İtil
Boydan boya bütün bu deşt-i Kıpçak
Eriştim vaslına, elimde değil
Dönemem, ya öldür, ya güldür beni
Kaç aşık asıldı beliklerine
Gamzenle kaç gönle ateş düşürdün?
Hatırla, Turandoht, balalıkta sen
Kış çatar, gün batar, gece üşürdün
Titrerdim kaç fersah uzağında ben
Dokundukça gece iliklerine...
Şimdi sen Turandoht, gece mi oldun?
Işığın karanlık, soğuk, uğursuz
Ne oldu, meylini kötüye verdin?
Ne zamandır çaldı yüreğini buz?
Dün hür ve yabani, hoyrat gezerdin
Bozkırın kızıydın, ece mi oldun?
Turandoht, seninle aynı toprağın
Ve aynı göğün biz çocuklarıyız
Derinlerde bir yerlerde gözünde
Gülümsüyor aynı bala, aynı kız
Bu zalimlik yoktu senin özünde
Gülümse, Turandoht, çözülsün bağın
Kastetme canıma, gel canına kat
Atalar ve Mingitav hakkı için
Ah Marja! Umay ve Ayzıt aşkına
Bu kaskatı zırhı kuşandın, niçin?
Soyun gel, Turandoht, sokul yakına
Eve dön, Turandoht, elini uzat
Öp beni kırılsın bu kafir tılsım
Efsunun kafidir ey gökçek peri
Bağladın gönlümü zaten zülfüne
Ta ebede değin, ezelden beri
Göğe bak! Selam ver yükselen güne
Turandoht! Konçuyum, hanımım, aşkım!
M. Bahadırhan Dinçaslan
Not: Turandoht operası malumdur, Giacomo Puccini'nin eseri. Operada, Timur'un oğlu "Tatar Prensi", yanlış hatırlamıyorsam, soğukluğu ve taliplerini öldürmesiyle meşhur prenses Turandoht'a aşık olur. [Turandoht, farsça "Turan'ın kızı" demek.] Operanın sonunda, girişte alıntıladığım sözlerden sonra, Turandoht'un kalbini yumuşatır ve sevgisini kazanır. Bu hikayeden ilhamla, kendi hikayemi kurgulamak istedim: Bozkırlı, yanık bir delikanlı ve içinde saf, samimi bir öz taşıyan, ama dışarıdan buz gibi bir asalet taşıdığı için "yaklaşılmaz" görünen bir kızın hikayesi...
Girişteki alıntının Türkçesi (kör-topal bir çeviri ile):
"Sen de, prenses
Soğuk odanda
Aşk ve ümitle titreşen
Yıldızları izliyorsun
Ama benim sırrım içimde yatıyor
Adımı kimse bilmeyecek!
Hayır, dudaklarına kavuşunca söyleyeceğim
Gün doğduğunda
Ve öpücüğüm kırdığında
Seni benim yapan sessizliği"
Etiketler:
Dangyna,
Gotik Sanat,
Gotik Şiir,
M. Bahadırhan Dinçaslan,
Şiir,
Tomris Hatun,
Turandoht,
Turandot
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)