22 Ocak 2014 Çarşamba

Cihad-ı Ekber

"Nescio, sed fieri sentio et excrucior."
Catullus

"O belde"den kovulalı çok oldu
Raksına kapıldım ben de mutadın
Akışına bırakalı yok oldu
Mai bir köpüktü bende muradın

Aynalarda aksin aradığım, ey
İpeksi silüet, pırıltılı şey
Desem ki özümsün, ben sana üvey
Rakîbim, vesvesem, vehmim, yok-kadın!

Aklımdan, gönlümden çıkardımsa da
Gönlümde, fikrimde hep aynı sâdâ
Akşam vakti, elde kalem, masada
Melûlüm aklıma düştükçe yâdın

Ey yok-kadın, ey çocuklar mabudu
Aşıklar, mecnunlar, rindler umudu!

M. Bahadırhan Dinçaslan

16 Ocak 2014 Perşembe

Avaze-i Elest

Gel ey sultan-ı hubanım elestîden müştakem
De sahba-yı âlihede men bir kırık zevrakem

Ferahnak fasıllar raksı mutrıbin tellerinde
Hanendeler mene handan men zavallı gamnâkem

Her necmine birer melek yoldaş etmiş de Hüda
Feriştemden cüda düştüm men bedbaht-ı eflakem

Amennam acep mi Ahmed u Kamer[1] meseline
Gör men saatim ermeden hicrinden iki şâkem

Ki imanım sen şahıma şekten fariğdir zira
Men ne taib-i bihude[2] ne zahid-i zerrakem

Meyinden tadalı beri adın aydur hu derem
Sefa kılsan razı cefa etsen ram-ı firakem

Gam mıdır ez-cümle alem tekzib etse hikemin
Duymam, görmem, bilmem derim etrak-ı bi-idrakem

M. Bahadırhan Dinçaslan

Sözcükler:
Sultan-ı huban: Sevgililer sultanı, güzeller sultanı
Elestî: Elest meclisi, inanışa göre tanrının ruhları cisme bürümeden topladığı meclis. Eski gelenekte, müziğin lakaplarından biri de, “avaze-i elest” yani “elestin sesi”dir.
Müştak: Özleyen, arzu eden
Sahba: İçki içilen platform.
Alihe: İlahlar
Zevrak: Şişe
Ferahnak: Bir musiki makamı, “ferahlık içeren” gibi bir anlamı var
Mutrib: Sazcı
Hanende: Şarkıcı
Handan: Gülen
Gamnak: Gamlı
Necm: Yıldız
Ferişte: Melek
Cüda: Ayrı
Bedbaht: Şanssız, kötü talihli
Eflak: Gökler
Hicr: Ayrılık
Şak: Parça, yarık, surede “inşakka” (yarıldı) olarak geçiyor.
Şek: şüphe
Fariğ: Alakasız, öte
Taib-i bihude: Boş yere tövbe eden
Zahid-i zerrak: İki yüzlü ibadet eden kimse
Aydur: Eski Türkçe “aytmak” söylemek anlamına gelir. Halk şairleri vs. bu yüzden “aydur”, “eydür” derler, “Yunus Emre aydur”: “Yunus Emre söyler ki”
Ram: itaat eden
Firak: Ayrılık, ayrılık acısı
Tekzib: Yalanlamak
Hikem: Hikmetler
Etrak-ı bi-idrak: İdraksiz, anlayışsız Türk(ler)




[1] Ahmed u Kamer meseli: “Saat erişti ve ay ikiye bölündü” diye başlayan Kamer suresine gönderme.
[2] Nef’i’den sevdiğim bir kullanım: “Ne taib-i bihude, ve ne tevbe-şikestiz” yani “ne boşyere tövbe eden, ne tövbesini bozanız.” Dize sonundaki zerrak da, Kaygusuz’un “Ben bu zerrak sofulardan başkaca şeytan bilmezem” deyişinden mülhem.