12 Kasım 2024 Salı

Nemesis




Ağlamaz - ağ örer ayaklarına
Takılır düşersin günü gelince.
Bir başka kafirin boş mezarına
Uğrar da yeminler eder her gece.

Ağlamaz, dikilir misal-i Menat
Gözleri kıvılcım - Tarık yıldızı
Göllenir içinde bir sinsi sanat
Kör akrep kucaklar gecenin kızı.

Erkeklerin iktidarı sönse de
Yalım gibi çıkıp dimdik bir kadın
Bulduğu her fırsattan istifade
Hesabını sana sormaz mı sandın?

Bakışları zehir, kirpikleri ok
Kerkenez pençesi uzattığı el
Senden ve rabbinden hiç pervası yok
İrkilir ruhuna dokunsa ecel.

Artık sen tedbirsiz gezinme, sakın,
Her perde ardında bir sinsi bıçak.
Soğuk hayfı budadığın başların
Bu rahmin soyuna nasip olacak.

Ne Allah ne evlat - dilinde müdam
Sayıklanan yalnız senin adındır.
Hindu teni tarazlanmış İntikam:
Ciğerini dişleyen bir kadındır.

Bahadırhan Dinçaslan

22 Ekim 2024 Salı

Türkiye Türklerindir

Türk'e ölümden öte köy yok herkes bilecek.
Türk'e kefen göklerin yüzünden biçilecek.
İtilafa kalkan baş, Kürt'e mi eğilecek?

Kafan basmaz zorlama, bu mevzular derindir.
Yalnız şunu bil yeter: Türkiye Türklerindir!

Kuduz ağzında köpük tehditler saçıyorsun,
Karşı gelince kuyruk kıstırıp kaçıyorsun,
Kaşımız çatılınca altına sıçıyorsun

Sor dostuna hatırlar Ege biraz serindir
Bu mevsimde yüzülmez - Türkiye Türklerindir!

Çık meydana görelim kim peşrev tutar sana.
Gel! Bin yıldır yüreğim kin ile atar sana.
Vur! Göğsümde gül biter dikeni batar sana

Benden bayrak boşanır senden akan irindir
Git bir delik bul yaşa - Türkiye Türklerindir!

Bahadırhan Dinçaslan

11 Ekim 2024 Cuma

Yorgun




Dişleyince ruhumu güzün malihulyası
Derim: "İnsan elbette bir gölgenin rüyası"
Fecr-i kazibe benzer dilindeki her kasem.

Günün battığı yere uğrum ne dem düşecek?
Kara tüylü arvağım leşime üşüşecek-
Korktuğuyla yüzleşip küllenecek vesvesem

Tesellisi yetmiyor gece okşayan elin
Yarısına varmadan yoruldum bu menzilin
Bir adım daha atıp yolun sonuna gelsem.

Bahadırhan Dinçaslan

13 Eylül 2024 Cuma

Abi

Dişlerinin arasından bir duman üfürüyor
Tütün değil jilet çekmiş testereler solumuş
Gözlerini kapatınca kim bilir ne görüyor
Göz kapağı ardına ne dağlanmıştır kim bilir?
-Bir yük vardır altında tek ağabeyler ezilir-
Kimlere iltica eder bizi saran bu ağuş?

Tok sesinde bir esenlik yorgun gözleri müşfik
O konuşur rahatlarız o susar biz güleriz
Her birimizden hatıra şakağı çentik çentik
O bir dağdır sırt veririz - başına düşen kar mı?
-Ağabey de yorulur mu ağabey de bıkar mı?-
Nere vurur saylabını aktığımız bu deniz?

Anamızın Allah'ı var dua eder gün gece
Babamız gururla dolar eşe dosta öğünür
Bir tek ona soran yoktur "Ağabey halin nice?"
Attan düşer de atlanır her zahmete katlanır
-Kardeşleri kanadının altında kanatlanır-
Bir kendisi uçup gitmez yuvamızdan bir ömür

Aklından hep işler geçer derd-i istikbal geçer
Ağabey de bir gecelik kendinden geçmesin mi?
Biz uyurken günden önce akı karayı seçer
Sabah görür hepimizin bir bir ihtiyacını
Boğmak için ağabeysiz büyümenin hıncını
Rakı da içmesin mi?

Bahadırhan Dinçaslan

22 Ağustos 2024 Perşembe

Galatyalının Ölümü

-Bir ben ölmeyinen ordu bozulmaz.
Meçhul asker

-Ben ölmeylen kahpe dünya yıkılır.
Attila İlhan

-İnsan bir gölgenin rüyasıdır.
Pindaros




Bir ben ölmeyinen ordu bozulmaz,
Yıkılmaz ben öldüm diye bu dünya.
Ne çıkar erkenden kesilse biraz
Bir fani gölgenin gördüğü rüya?

Galatya dağları yeşildir yine,
Şimdi dumanlanan gözlerim gibi.
Yine dalar vadilerin seyrine,
Domuzlar ve meşelerin sahibi.

Erkeğim, ucuzdur bu yüzden canım
Tağşişli bir sikke gibi harcanır.
Tanrıları azat eden vatanım-
Bir benim boynumda tasması ağır.

Yoruldum, boyumdan büyüktü düşman
Ölüme eyvallah - fakat korkmadım!
Ozanlar diline düştüğü zaman
Şanla anılacak daima adım.

Helen, sen ölünce kaşanelerde
Yetim ancak tahtın kalır, taç kalır.
Benimse aklımda tek fikir, yerde:
Ben ölmeylen oğlum kızım aç kalır.

Bahadırhan Dinçaslan

2 Ağustos 2024 Cuma

Atlılar

"...Die nâch guoter wîbe lône höveschlîchen rungen.
Nu hân ich beidiu umbe sust gedienet und gesungen."




Atlılar! Yanık yüzleri akında bile güleç,
Bu kara kızıl tufana cehennem midir mahreç?
Tanrıların konağını istilaya koşuyor,
Biri nara çığırdı mı dokuz tümen coşuyor.
Yazgıları düğümlenmiş atların kuyruğunda;
Bir gözleri tan yerinde biri kağan tuğunda.
Yedi yatağan kesiği köse yanaklarında,
Dorunun kırın yağızın kavi toynaklarında,
Bir bestenin ahengine kapılıp vecd halinde,
Ağarmış kurt gibi vakur taze tay kadar zinde,
Ufukların ötesine yol buluyor koyaktan
Bir mübarek silueti arayarak uzaktan.
Onlar giderken ukdeli boğazım boğum boğum
Hızlanan bir şarkının son teranesi duyduğum:
Atmaca avazı değil kamçıların sesidir
Bu kamçılar yoz feleğin bugün efendisidir.

***

Ne atım var ne koşumum - sadak boş cebe kırık,
Belki bu yüzden ruhuma işkence bu ayrılık.
Er olanlar erdemiyle mahmuzladı atını,
Benim önüme döktüler eleğin en altını.
Payıma düşen bu mudur? Giden kahramanların
Ardı sıra ağıt yakmak - başında bir mezarın,
Medfuna ihtiram için dikilmek balbal gibi
Kısık gözlerle izleyip bin bir akşam mağribi,
Hayal kurmak - şayet ben de at sürseydim oraya,
Tastamam bir erkek gibi katılıp maceraya,
Çağlar boğsaydım döktüğüm al kanın girdabında,
Yurtlar açsaydım yaktığım yangının serabında,
Çizmemi bastığım yere felaket getirseydim,
Şeytanla arkadaş olup günahlara girseydim!

Hayır, şairin payına erlik düşmüyor, yazık.
Erlik edenleri anıp yaşlanacağım artık.
Ne öyle erler görecek yerle göğün arası,
Ne öyle atlar var artık donu gece karası.
Fakat dövünüp ağlarken ben onların yasında,
Belki izliyorlar bizi Han Tengri yaylasında.
Sorgucu peri saçından tolgalarını takmış,
Demir donları kuşanmış büyük bir ateş yakmış,
Sinsin oynuyorlar belki tepreşleri şen şatır,
Gökte balkıyan şimşekler belki kahkahasıdır,
Tanrıların çayırına konan bahadırların,
Son bir akın için belki geri dönerler yarın.


***

Kümbetlerde bir kıpırtı - yer mi teprendi, nedir?
Kurtlar ilahiye durdu heybetli teranedir.
Yer ananın kemikleri toprak üstüne çıktı
Yatukların evlerini salladı bir bir yıktı.
Kulaklar sağır, nasırsız kibar eller titriyor,
Bir dehşet sarıyor şehri ismi yok, tarifi zor.
Altı yönden uğul uğul sesler geliyor derin,
Alaş alaş! Çağı çattı yiten süvarilerin,
Şimdi dönseler gerektir efendiler evine
Cılız sesim kurban olsun atların peşrevine,
Gelin, gelin! Yakın yıkın biz koyunuz siz börü,
Sofranıza üleş olsun bu zavallı boz sürü.

Buzul eridi, Altay'ın seli kabardı, heyhat!
Belki beni de boğacak etmesem de kabahat.
Boğsun, varsın, tek boğulsun etrafımızı saran
İnsan suretli maymunlar - hepsine girsin kıran!
Belki bin yıldır nedamet getirdiğim bilinir,
Atlıların defterinden günahlarım silinir.
Atlılar! Sizi bekliyor kılıç artığı nöker
Şahidim gök sancağınız üstündeki al Ülker.
Bendim kadim höyüklerin en sadık türbedarı,
Bendim her gün temizleyen ot bürümüş mezarı,
Alın beni ya öldürün ya güldürün, tek alın!
Yuları yele emanet atlarla kılıç yalın,
Bir kere mahmuz vurayım safınıza dizilip,
Yetişir yatuk şehrinde gün aşırı ezilip,
Çürümeye maruz kalmam - küf kokuyor bu şehir!
Kefaretimse ödedim, alın beni, yetişir!

Alın beni bu şehirden çok uzağa bırakın
Atlılar! Doğum günümde bana yeni ad takın.

M. Bahadırhan Dinçaslan

1 Temmuz 2024 Pazartesi

Turancının Ağıdı

-Tayfun Tanju Kara'ya-

Hilaline yaklaşınca feleği gezen yıldız
Bozkırın boşluğunu doldururdu naramız
Şimdi içimizde deşt-i Kıpçak misli ıssız
Bir boşlukla dönüyoruz evimize, ne hazin!

Demek çok yoldaş gömdüler bozkıra yakın ırak
Göç edenlerin peşinden bakışları pek çorak
Gün yanığı ataların ukdelerle dolarak
Kısıldı çekik gözleri ardı sıra o izin

Yarın yine teyellenir yıldızlar bir sicime
Bengi sahipkıranımız görünür müneccime
O dem yazıklanır gönül evvel giden izcime
Gök rengini göremeden aradığı denizin

Şimdi kahkahanı Timur, Tunga, Költigin duysun
Kefeninde kam tılsımı ruhunda kadim efsun
Tanrılara güvey oldun - sağdıçların hep mahzun
Er adınla erdeminle bir yaşamdır çeyizin.

...


Sarkık bıyıklar titreşir başında bir mezarın
Her ne kadar gebeyse de zaferimize yarın
Kesilen bir yankı gibi göçen Turancıların
Ardından bir bozkır büyür içinde kalbimizin.

Bahadırhan Dinçaslan