"...Die nâch guoter wîbe lône höveschlîchen rungen.
Nu hân ich beidiu umbe sust gedienet und gesungen."
Atlılar! Yanık yüzleri akında bile güleç,
Bu kara kızıl tufana cehennem midir mahreç?
Tanrıların konağını istilaya koşuyor,
Biri nara çığırdı mı dokuz tümen coşuyor.
Yazgıları düğümlenmiş atların kuyruğunda;
Bir gözleri tan yerinde biri kağan tuğunda.
Yedi yatağan kesiği köse yanaklarında,
Dorunun kırın yağızın kavi toynaklarında,
Bir bestenin ahengine kapılıp vecd halinde,
Ağarmış kurt gibi vakur taze tay kadar zinde,
Ufukların ötesine yol buluyor koyaktan
Bir mübarek silueti arayarak uzaktan.
Onlar giderken ukdeli boğazım boğum boğum
Hızlanan bir şarkının son teranesi duyduğum:
Atmaca avazı değil kamçıların sesidir
Bu kamçılar yoz feleğin bugün efendisidir.
***
Ne atım var ne koşumum - sadak boş cebe kırık,
Belki bu yüzden ruhuma işkence bu ayrılık.
Er olanlar erdemiyle mahmuzladı atını,
Benim önüme döktüler eleğin en altını.
Payıma düşen bu mudur? Giden kahramanların
Ardı sıra ağıt yakmak - başında bir mezarın,
Medfuna ihtiram için dikilmek balbal gibi
Kısık gözlerle izleyip bin bir akşam mağribi,
Hayal kurmak - şayet ben de at sürseydim oraya,
Tastamam bir erkek gibi katılıp maceraya,
Çağlar boğsaydım döktüğüm al kanın girdabında,
Yurtlar açsaydım yaktığım yangının serabında,
Çizmemi bastığım yere felaket getirseydim,
Şeytanla arkadaş olup günahlara girseydim!
Hayır, şairin payına erlik düşmüyor, yazık.
Erlik edenleri anıp yaşlanacağım artık.
Ne öyle erler görecek yerle göğün arası,
Ne öyle atlar var artık donu gece karası.
Fakat dövünüp ağlarken ben onların yasında,
Belki izliyorlar bizi Han Tengri yaylasında.
Sorgucu peri saçından tolgalarını takmış,
Demir donları kuşanmış büyük bir ateş yakmış,
Sinsin oynuyorlar belki tepreşleri şen şatır,
Gökte balkıyan şimşekler belki kahkahasıdır,
Tanrıların çayırına konan bahadırların,
Son bir akın için belki geri dönerler yarın.
***
Kümbetlerde bir kıpırtı - yer mi teprendi, nedir?
Kurtlar ilahiye durdu heybetli teranedir.
Yer ananın kemikleri toprak üstüne çıktı
Yatukların evlerini salladı bir bir yıktı.
Kulaklar sağır, nasırsız kibar eller titriyor,
Bir dehşet sarıyor şehri ismi yok, tarifi zor.
Altı yönden uğul uğul sesler geliyor derin,
Alaş alaş! Çağı çattı yiten süvarilerin,
Şimdi dönseler gerektir efendiler evine
Cılız sesim kurban olsun atların peşrevine,
Gelin, gelin! Yakın yıkın biz koyunuz siz börü,
Sofranıza üleş olsun bu zavallı boz sürü.
Buzul eridi, Altay'ın seli kabardı, heyhat!
Belki beni de boğacak etmesem de kabahat.
Boğsun, varsın, tek boğulsun etrafımızı saran
İnsan suretli maymunlar - hepsine girsin kıran!
Belki bin yıldır nedamet getirdiğim bilinir,
Atlıların defterinden günahlarım silinir.
Atlılar!
Sizi bekliyor kılıç artığı nökerŞahidim gök sancağınız üstündeki al Ülker.
Bendim kadim höyüklerin en sadık türbedarı,
Bendim her gün temizleyen ot bürümüş mezarı,
Alın beni ya öldürün ya güldürün, tek alın!
Yuları yele emanet atlarla kılıç yalın,
Bir kere mahmuz vurayım safınıza dizilip,
Yetişir yatuk şehrinde gün aşırı ezilip,
Çürümeye maruz kalmam - küf kokuyor bu şehir!
Kefaretimse ödedim, alın beni, yetişir!
Alın beni bu şehirden çok uzağa bırakın
Atlılar! Doğum günümde bana yeni ad takın.
M. Bahadırhan Dinçaslan