28 Aralık 2014 Pazar

İttihat ve Terakki Destanı

İstinye sahile mısra tükürdüm
Belimde piştovum şeytan dürtmesi
Yirmi beş yılımı namluya sürdüm
Yazgımız elemle beşik kertmesi

...

Ben, komita Fuat, Fedai Cemil
Bir deniz cesaret bir tutam bıyık
Boynumuzda ilmek zehirli yeşil
Kanımızdan gül açtıran sarmaşık

Kim kaldı anason kokan geceden
Karabina gözlü gardaşlar hani
Resneli Niyazi, Kazım, bir de ben
Kafdağı'nda üç beş öksüz yabani

"Bir telgıraf çekin yörük Duran'a
Toroslarda redd-i ilhak uyansın
Bayrağa, silaha, yırtık Kuran'a
El basıp mahşere değin dayansın"

Cadde, sokak, çıkmaz, bir fısıltıdır
İhtilal kokuyor son defa boğaz
Gölgesinden korkan bir titrek nazır
Kılıyor ömrünce ilk defa namaz

Hakkı'nın sesidir gezen dolaşan
"Baskına hazırız baht olsun yaver"
Çeğen tepesine koyuyor nişan
Bugün Bab-ı Ali tırmanan Enver

"Ulan Hilmi, bayrak bekler Ardahan
Kemal Bey, Karakol boş mu koyulur?
Sırası mı? Uyan, Şahin Bey uyan
Çağır Özdemir'e, elbet duyulur"

Bir gece Tırablus cehenneminde
Saç sakal karışık at koşturanlar
Allah'a gülerek feda ceminde
Şeytanıyla kadeh tokuşturanlar

Hürriyet deyince Sarı Kemal'in
Mavi gözlerinde patlayan şahi
Altı defa Nevres, veyahut Tahsin
Hüviyeti sahte, kurşunu sahi

Deliydik, yürüsek bakmazdık arda
Damarlarımızda rakı akardı
Kan çanağı gözler, gece çadırda
Islığımız bile tütün kokardı
...

İstinye'de kimse duymadı bunu
Dağıldı teşkilat ve fırka; bildim
Ne düşmana sıkabildim kurşunu
Ne kafama sıkıp kurtulabildim

Fısıldadı bana derinden ruhum
"Arda bir oğul koy muradın için"
Bir kadın içindi şair olduğum
Tütünü bıraktım bir kadın için.

M. Bahadırhan Dinçaslan



4 Aralık 2014 Perşembe

Gülendam'a Son Mektup

I.

Anamın rahminde çakan şimşekten
Bir çatal gayızla geldim kapına
Ölümün gecinde hayattan erken
Bir hükmün avcunda tutsağım sana

Göz kapaklarının altında imza
Şavkımın rengarenk yarasındayım
Ürperdiğin, titrediğin her lahza
Boynunla omzunun arasındayım

Uğruna doğduğum, öldüğüm kadın
Cennetin ve cehennemin bendedir
Felaketin, neşen, belan, muradın
En gizli duana amin bendedir

Gülümse Gülendam avucunu aç
Damla damla topla beni göğünden
Ey gökler şamanı! Darısını saç
Pay isterim göklerdeki düğünden

Güneşin altında en yeni rüya
En eski hikaye bizimkisidir
Ben sana bir tuval gönlünce boya
Sen redifi benle örülmüş şiir

Ey kadim tenasüh belalı öykü
Ey latif yalanım, aziz gerçeğim
Öpmediğim dudaklarda bir türkü
Tutmadığım ellerinde çiçeğim

II.

Kaşın gözün birbirine kafiye
Bir hece azad et bana hediye
Tanrıya nazire yaptığı yerden

Gel Gülendam bir alamet ol da gel
Güneşin annesi gibi sen yüksel
Ufkumun incelip koptuğu yerden

Göğün çerağından seni çalayım
Öpeyim ben de bir Allah olayım
Allah'ın yüzünü öptüğü yerden

M. Bahadırhan Dinçaslan

25 Kasım 2014 Salı

Asya'ya Ağıt

Ayın Allah'ı görmemiş karanlık yarısından
Balamir'in hasretini azık bırak heybeme
Bana biraz yeşil büyüt bozkırın sarısından
Allı pullu yaşmağını ört de gönül Kabe'me
Göğün toyunda başıma sen dökül darısından

İki elim kırık çamçak tamu ağzınca susuz
Köpük yumak kımızına göklerin sürüsünün
Bir damlanın serabına çöllere vurdu Oğuz
Kamlançu'da sam yeline binip de Açığma-kün
Koydu Burkay'ı bir kuru ağacıyla yalavuz

Bir feveran işitildi Burhan Haldun dağından
Mor süsenler ağıdına taşlar insafa geldi
Atalar ağladı kadim balballar çatlağından
Bozlağımız temren olup göğün zarını deldi
Geçemedi Bay Ülgen'in kapanmış kulağından

Bir fırtına tuttu bizi Gülendam albız aldı
Görününce Görklü Tanrı bir ak koca donundan
Kargışından bir kızıl sis Tanrıdağ'a ucaldı
Kömbemize ağu düştü ak baldıran unundan
Öfkesini üstümüze bir ordu gibi saldı

Han Tengri'yi saklayınca çekik gözlerimizden
Bir tespih dağılır gibi dağıldık bozgun olduk
Ne pençemiz yarasından ne kanat izimizden
Nişan kalmadı göğümde kartaldık kuzgun olduk
Ejderhalar türer oldu kadim denizimizden

Kamambal'da Osman Batır, Altay'da Çoros Gurkin
Dokuz dallı darağacı Türk doğmak demek idam
Çeğen Tepesi'ne koşan bir bıyık kadar eşkin
Kür Şad çağırıyor bizi gel gidelim Gülendam
On üç asırdır bekliyor daha da beklemesin

M. Bahadırhan Dinçaslan


23 Kasım 2014 Pazar

Golgotha

"Eloi Eloi lama sabachthani?"

Kuyruğu ağzında yılan gökyüzünde bir semah1
Yedi bacı2 yüzlerinde bir tekinsiz tebessüm
Dişsiz ağızları meşum salyaları som günah
Göğe bakma durağında firengi kaptı gözüm

Kasıklarıma yürüyen kımıl kımıl haşerat
Dudaklarıma dadanmış uğru gözlü bir kuzgun
Bir çift cehennem bakıyor gözüme bayat bayat
Göğe baktım ve tanrıyı aradım uzun uzun

Bir celalin muhatabı ellerim ebu leheb
Canım havlinde kaskatı yarım yamalak yumruk
Sabrım tezcanlı yelkovan acım aheste akrep
Ensemde bir kayıkçının yosunlu eli soğuk

Elim kolum dört cihetin dördüne küfür kokan
Bir öfkeyle uzanıyor boğmaya celladımı
Çivilerim gıcırdıyor dört tarafımda hüsran
Gıcırtıda bir kahkaha heceliyor adımı

Nabzımdan kana sızıyor bir zehir gibi ağrı
Yüreğimin her vuruşu öncekinden daha zor
Göklerin darağacında bir bayrak gibi tanrı
Kafatasımın üstünde göndere çekiliyor

Sımsıkı kapalı gözüm midemde cinayet var
Ciğerimde tepreştedir Cengiz Han'ın ordusu
Bir alamet gibi yekten açılıyor her mezar
Taşını bana atıyor her birinin uğrusu

Göklere dönüyor başım son ümidim nafile
Titrek çenem tesellimdir ki son defa üşüyor
Derininde bir çift ceset, yılgın çekik gözlerle
Göğe bakıyorum gökten ölü Allah düşüyor*

M. Bahadırhan Dinçaslan

*"Son şair boğulup ölende / Gökten / Ölü Allah düşecek"
Ramiz Rövşen

1: hem "kainat" manasına gelir  hem "büyük yılan, ejderha". Etimolojik olarak mutlaka "evirmek", "evrilmek" yani "dönmek", "çevrilmek" gibi anlamlarla ilişkisi vardır ki, arapça "felek" de böyledir, hem kainat, hem de "çark" manasına gelir. Kuyruğunu ağzında tutan yılan, sonsuzluk ve büyücülükle ilgili kadim bir semboldür.

2: Ülker ya da Süreyya takım yıldızı, "yedi bacı" olarak bilinir.

22 Kasım 2014 Cumartesi

Gülendam'a Mektuplar -V

Bir mukaddes su gibisin avcumda
Sen olmak var bir cüretkar yudumda...
Dökmek yasak... İçmek yasak Gülendam.

Evvelinden aşinayım ben sana
Sanki bin kez doğup öldüm uğruna
Durma bana böyle uzak Gülendam

Seyr-i umman etmemişim kaç asır
Boz alışkın Türk gözlerim kamaşır
Ben bakamam bana sen bak Gülendam

M. Bahadırhan Dinçaslan

18 Kasım 2014 Salı

Değil Gazeli

O qeder cövr et mene ah etmek imkan olmasın*
Sergeçtenin mutadıdır şahım pişman olmasın

Dil-i şikarım fedadır ol sayyad-ı didene
Evc-i zulmde necm-i gamzen vur mihriban olmasın

Zahm-ı sihamın rahmetim insaf eyleme şahım
Bût-i  bi-rahm var olasan rabb-ı rahman olmasın

Kulun recmederler şahım şerikin yox diyeli
Mümin u şehid-i aşktır qoy müslüman olmasın

Yirmi dört yıllık küfrümü cehennemine ram et
Üzün çevir akkor kesem nar u duhan olmasın

Neshi gafil-i hüsnündü affeyle de sultanım
Tazeden halq eyle meni daha nisyan olmasın

M. Bahadırhan Dinçaslan

*Bu dize Mirza Elekber Sabir'e ait.

12 Kasım 2014 Çarşamba

Nisan

"ne çığlıklar geçer daha dünyadan 
attilâ ilhan gibi"

Ben öyle yaşadım ıskalamadan
Onikiden vurdum kendi kendimi

Bir küfür savurdum yürekten galiz
Yumrukla dağıtıp mesafeleri
Gözbebeklerinde erdim menzile

Şairim ya zembereğim boşaldı
Ben işsiz güçsüzüm emeksiz dinsiz
Köpekler havlar ben şiir söylerim
Uzaktan bir gemi belli belirsiz
Bir ummana yollanır ve ben sana
Yumrukla dağılır dokuz heceye
Bir yumrukla tumturaklı eşarım
Vurur dağılırım ben sana doğru

-Gözüne bakınca deniz tutuyor
Denizi tutamıyorum elinde
Saçın gibi kıvrak kayıyor deniz
Gülümseyişini unutmuyorum
Canım deyişini unutmuyorum
Sanırım tanrı bizi unutuyor-

Şairim ben öteki şair başka
Bambaşka şairim şiir söylerim
Örsün kerpetenin şairi değil*
İşsizim güçsüzüm emeksiz dinsiz
Sokaklarda aksak sarsak heyula**
Üç ayak seken it gibi tekinsiz
Gözlerin diyorum gökte yıldız yok
Gökte şu kirpiklerinden yadigar
Tanrının kanı sızan yaralar var
Şairim öbür şair başka şair
Kemikli nasırlı mısra şairi
Zembereği bozuk dokuz saatin
Akrebin ve yelkovanın şairi
Tiktaklarım adınca iki hece
Bir itikaf halindeyim gün gece
Gözlerin diyorum gözlerin mavi
Dün fena siyahtı bugün çok ela
İşsizim güçsüzüm emeksiz dinsiz
Sokaklarda aksak sarsak heyula

Dikilsem karşına avcumda Nisan
Gözlerimde bahar saçlarımda kış
Titremesem mücrim gibi karşında
Erkek sesimle söylesem adını
Bugün ağladım dediğin günlerin
Öcünü alsam da yanaklarından
Yumruğum çözülse dizim çözülse
Çözüldüğü gibi mısralarımın
Apaçık söylesem seviyorumu
Dikilsem karşına avcumda Nisan
Önüne bıraksam açıp avcumu
Ya ben orda ya sen burada olsan
Benim çığlığım duyulsun isterim
Ne çığlıklar geçer daha dünyadan.

M. Bahadırhan Dinçaslan

*"ben örsün kerpetenin şairi"
Attila İlhan

**"Yürür gün doğmadan yollarda her gün
 Sakat, sessiz ve aksak bir hayalet"

H. N. Atsız

11 Kasım 2014 Salı

Ezen Bolsun Karındaş Kalık

Ezen Bolsun Karındaş Kalık

Halka kul olup almadan verenler ezen bolsun
Yurdun bağrında cennete erenler ezen bolsun
Emir övgü ödül ceza beklemeden davranıp
Kaderini ilmek ilmek örenler ezen bolsun
Bağ-ı iremdir diyerek devrin gam bostanından
Çiçek çiçek çilemizi derenler ezen bolsun
Yar ışığın arkasında koyup önünce mahzun
Gölgesini hak yoluna serenler ezen bolsun
Yirmiüçü ve dokuzu üç ve kırkı şad edip
Hasmını top namlusundan görenler ezen bolsun*
Siyahlanıp silahlanıp sevabına vatanın
Yedi günaha abdestli girenler ezen bolsun
Kendi kalemini kırıp ey ılgara çıkanlar
Ey batılın defterini dürenler ezen bolsun
Yolda yoldaş belde nöker iki cihanda gardaş
Kam atanın sofrasında yarenler ezen bolsun
Yelden yılmaz selden korkmaz balbal olup nöbette
Cefasını sefa edip sürenler ezen bolsun
Ezen bolsun Bahadırlar Kürşadlar Alperenler
Aybikeler İlbilgeler Cerenler ezen bolsun

M. Bahadırhan Dinçaslan

* "Sencileyin hasmı rüyada değil / Topun namlusundan görenlerindir"
Orhan Şaik Gökyay

8 Kasım 2014 Cumartesi

Erkek Aşkın Masalı

Evvel bir zaman, ben vardım, yoktu yok bile yoktu
En tuhaf sonsuzluklarda dirilen ölü bendim1
Ensem dokuz kat; feleğin zembereği bozuktu
Cennetim ve cehennemim; iki elimle, kendim.

Omzumda rezil dövmeler ağzından şarap sızan
Akdeniz'in anasına İtalyanca söverdim
Kırdı kalemi adımı levh-i mahfuza yazan
Bir canım vardı bedelin daha doğarken verdim

Bir zaman, bir erkek arslan hırsla kükrerdim mağrur
Göğe bir ok atardım ben ölü Allah düşerdi2
Şeytanın zahid kaldığı meyhanelerde uyur
Düşümde dizim dibinde tanrılar kemik yerdi

Ve bir Albatros peşinden dümen kırdım ummana3
Dalgasına pervam mı var dert değil yakın uzak
Kahkahamla geliyorum pusulam senden yana
Bıyıklarıma astığım adamlar kadar şakrak

Ben mevsim yeli değilim kapından gelip geçen4
Seherin sihrinde değil tufanda saklı büyüm
Bir gül için yalvaramam: Benim olmalı bahçen
Ey libastan azad Bağdat! Karşında Hülagü'yüm!

M. Bahadırhan Dinçaslan

Notlar:

1: H. P. Lovecraft'ın "Sonsuza dek yatabilen ölü değildir / Ve tuhaf sonsuzluklarda ölüm bile ölebilir" dizelerinden mülhem.

2: "Son şair boğulup ölende / Göyden / Ölü allah düşecek"
Ramiz Rövşen

3: Bkz Albatros

4: Bu kıta bir nevi Ahmed Dranas'ın meşhur

"Yeşil pencerenden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ."

dizelerine nazire.

1 Kasım 2014 Cumartesi

Sabır Gazeli

"Mıstarlı kağıd üzre yazıp nazmı gûyiya
Teşyi' eder eda-yı kalem nerdübâna dek"
Nedim

Ab-ı revan-ı eşk-i gül akar bir ummana dek
Sahilinde ah-ı bülbül ağar asumana dek

Hicrime serab-ı Musa hüsn-ü cemal-i beyza
Busuma arz-u mevuddur lebden ebruvana dek

Misl-i Sümmani dört bucak yedi iklim takibim
Serencamı hacc-ı mebrur vasl-ı Bedehşan'a dek

Hak-i pay-i şerifine nail olmaya, lebbeyk!
Diz üstünde gelem kuh-i kaftan ta ravzana dek

Esma-yı aliheyle bir adın anmak küfr ise
Koşar sıratta dil mesrur ateş-i suzana dek

Cuşiş-i derya-yı tab-ı Neshi daha mevcinden
Nice dürer ihsan eyler sen benim olana dek

M. Bahadırhan Dinçaslan

25 Ekim 2014 Cumartesi

Gülendam'a Mektuplar -IV


Batıla Havva'da erdiyse Adem
"Dem bu demdir, dem bu demdir dem bu dem"
Hakka kandırmalı Adem Havva'yı

Fariğiz, fariğdir helal ve haram
Isır göğsündeki iştaha ikram
Göğünden koparıp verdiğim Ay'ı

Ağıdıma bir tokat at gülerek
Çekik gözlerine sürme diye çek
Sefa edip kıvandığım cefayı

M. Bahadırhan Dinçaslan

24 Ekim 2014 Cuma

Gülendam'a Mektuplar -III

"...An sí Tintallë Varda Oiolossëo
ve fanyar máryat Elentári ortanë."
Tolkien, Namárië

Bahara sarmala sakla yüzünü
Arzın üzerinde ilk doğan günü
Tacın et de salın mağrur ve vakur

Boğuşurken karanlıkla ve kuzla
Nurunu binek ver bana mahmuzla
Alnımda gök rengi nişanın uğur

Dönerken zaferle sana seferden
Allahın yüzünü öptüğü yerden
Gül Gülendam! Yıldızları tutuştur.

M. Bahadırhan Dinçaslan

19 Ekim 2014 Pazar

Gülendam'a Mektuplar -II

"Calix meus inebrians"

Bu gece şeytanla işretimizde
Gözümün aynaya çaktığı izde
Seni buldum yine seni yitirdim

Kupamdan şarkılar sana ağarken
Esrik bir Davud'um huzurunda ben
Şarabını bir dikişte bitirdim

Bir taze yel gibi sızdım rüyana
En yeni ve erkek sesimle sana
Elden düşme kafiyeler getirdim

M. Bahadırhan Dinçaslan

***

Calix meus inebrians: Psalm 23, Davut'un ağzından: Kupam beni sarhoş ediyor.

17 Ekim 2014 Cuma

Gülendam'a Mektuplar -I

Gülendam, çocuktuk, tatlı belaydı
Ebemkuşağında bir kurdelaydı
Gülüşün, bakışım ve saflığımız

Yitirmedik ve yitmedik, çocuğuz
Hayallerde mukim, gerçekte yoğuz
Bundandır kederden muaflığımız

Büyüdün, gözünde çocukluk baki
Gel utanma benden, aramızdaki
Tuhaflıksa bizim tuhaflığımız

M. Bahadırhan Dinçaslan

13 Ekim 2014 Pazartesi

Albatros

Milyon yıllık mutad arzın üstünde
Gitmeler gelmeler sükût-u hayal
Yitik onca yarın yüz yıllık dünde
Hafız'ı perişan eden bu melal

İlkin kulağıma okunan ezan
Şakağımda nabız bu meşum çanlar
Önümce dört yöne uzayan Fizan
Her adımda taze sürgünüm uzar

Dudağımda garip bir dilde dua
Her akşam tespihim bir kızın adı
Her sabah gözlerim mıhlı uzağa
Atimde bir müphem geçmişin yadı

Tanrıların gazabına uğramış
Metruk bir gemiyim her yanım lodos
Dürbünümde kanat kanat bir alkış
Saklı düşlerimden kaçkın albatros

Bir mücrim titreten tülün ardından
Günahım itiraf ettiğim cübbe
Görmeden aşina olan kadından
Önümce bir serap: Bin parça Kabe

Kırdığım zincirin beyin zarımda
Çapağı bir kıymık çıkmaz aklımdan
Yedi deniz altı yön nazarımda
Tanrıçamdan yedi kollu bir şamdan

Omzumda albatros hüsn-ü alamet
Dümenimi kırdığım bu tebessüm
İçerimde uğul uğul kıyamet
Yirmi dört yılımı çağıran hüküm

Bu ummanın ardı bir beyaz sahil
Zaman muhasibi yıldız kadar kum
Bu ummanın ardı bir munis yeşil
Tanımadan aşinası olduğum

M. Bahadırhan Dinçaslan

Albatros: bkz: The Rime of the Ancient Mariner
Hafız'ı perişan eden melal: bkz: Abends Wenn Die Fremden Beten

12 Ekim 2014 Pazar

Şaman Uyanışı

Ay dedemdir toprak anam
Kabe'dir bana dağlarım
Kuzguna yem oldum sunam:
Ağıt benimdir ağlarım

Bala oğul koca deden
Yedeğinde arslan güden
Ölüler benim ya, neden
Benim değildir sağlarım?

Kuza buza kesmiş bozkır
Oba kör tanrılar sağır
Sibir'den bahar yaratır
Yenisey olur çağlarım

Yeşile çalar bu sarı
Uranım sarar bozkırı
Devşiririm yıldızları
Yarin boynuna bağlarım

M. Bahadırhan Dinçaslan

1 Ekim 2014 Çarşamba

Agni Parthene

Kadın İstanbul'sun sen seyrin latif
Boynunda Nedim'i mest eden efsun
İpeksi siluet rayhası kesif
Kadınım, burdasın sen İstanbul'sun
Sokak sokak adım sesleyen hatif

Uğul uğul cezbine bu girdbâdın
Göbeğimden tutup çeken elindir
İstanbulsun ve sen burdasın kadın
Bir eski yalısın karşımda kagir
Beş vakit selatin ufkumda adın

Kubbe kubbe sütun sütun vücudun
Sen Ayasofya'sın hala bakire
Gözünde gördüğüm arz-ı mevudun
Nihai muştusun vermek üzere
Düşlerime mihman olup uyudun...

M. Bahadırhan Dinçaslan


21 Eylül 2014 Pazar

Yolda Yürürken

"Ey alemlerin şeytanı altı zincirim şahit
Derinliklerden adını çağırdım, duymadın mı?"1

Küçük ölümlere gebe tesellisi şairin2
Yol önümde kıvrım kıvrım mezarıma çıkıyor
Tersyüz olmuş bir ilahi uzaktan derin derin3
Peşimsıra bir İstanbul kesif pejmürde dekor

Yürüyorum: Her akşamki dilencime son bahşiş:
"Ben bu yaradan ölürüm. Bu son akşam yemeği."
El açıyor karanlığın mahzenindeki keşiş4
Ufkuma diş gösteriyor bir Endülüs köpeği5

Hangi sürreal tablonun kaçkını bu ucube?6
Ben değilim! Ben değilim bu gözlerden akseden
Hangi acemi mimarın halt edişi bu kubbe?
Beyin zarımda bu hangi gülden yadigar diken?

Sümmani'yi bedbaht eden o melalin ağında7
İmdi yolum bir ummana düştü baba erenler!8
Ben bir titrek atar damar tanrının şakağında
Aklım bin leş bakiyesi kadim musalla mermer

Mariana çukuruna gömdüğüm anılarım9
Ve en mahcup arzularım şimdi haşr u kıyamda
Güneşim batıdan doğdu nefsim çıplak ve yarım
İşte encam-ı mevudum gün aşırı rüyamda

Karşımda yekpare yalan ve tahayyül bir dişi
Fakat ben İsa değilim cezbine koşuyorum10
Apaçık tanrıyı inkar beni davet edişi
Önünce sücudda başım, aklım, gönlüm, gururum

Baktın yolumda yürürken neden, ne vardı bende?
Yoksa gözlerim gözünden bir şey mi umsun kadın?
Menzilimiz cehennemdir hissim odur ki sen de
Bu lanete en az benim kadar mahkumsun, kadın.

M. Bahadırhan Dinçaslan

Dipnotlar:

1: Bkz: Nimela Libbar

2: "La petite mort"

3: Bkz: "De profundis clamavi ad te, Domine"

4: "Gördüm ki, adım adım, gölge gölge keşişler.
Ebedi karanlığın mahzenine inmişler..."
Necip Fazıl

5: Bkz: Un Chien Andalou

6: Bkz: Waldeinsamkeit 

7: "Kalbimde vardı Byron'u bedbaht eden melal"
Yahya Kemal

8: "Senin yolun bir ummana düşüptür" 
Sümmani Baba

9: Bkz: La Bohème di Mariana

10: İsa'ya, rivayete göre "dünya", bir süslü kadın suretinde görünmüştür, onun nefsini sınamıştır. Tabii İsa kadını reddetmiştir.

15 Eylül 2014 Pazartesi

Gülendam

"Gülendam, Gülendam Avşar gelini..."

Ilgıt ılgıt esen seher yelleri
Bizim yaylaları aşar Gülendam
Eletir de pencerenden içeri
Ahım yaprak olur düşer Gülendam

Davamız kalıpsa mahşere değin
Ahiri bir olur kul ile beğin
Zamana bırakma insan dediğin
Bir gün ölür üç gün yaşar Gülendam

Göç vakti bir kıran çattıysa bize
Pervası yok gönlün dağa denize
Dur desen çağlamaz yaylada göze
Gel desen dağlarım koşar Gülendam

Düşerim yollara azıksız susuz
Batınım toy şenlik zahir yalavuz
Güneyde bir yıldız gözün kılavuz
Deme "bu yolundan şaşar" Gülendam

Avşar dağlarında yarlar koyaklar
Bilinmez bir nice mucize saklar
Çöller içre yangınsa da dudaklar
Gönül bir ummana düşer Gülendam

M. Bahadırhan Dinçaslan

7 Eylül 2014 Pazar

İnci Gazeli

Gene ol sultan-ı huban nazından nişan verir
Gamzesinden çeşm-i mürde misl-i İsa can verir

Bir tekvin-i nev-mezamin dem-be-dem her edası
Sühan-ı aleme ol bût keremden ihsan verir

Nazar edene şefaat kadd u kameti el hak
Nazar ettiğine bahş-ı asman hüsn ü an verir

Va hayfa kim bi-vefadır ne sunar mey-i lâli
Ne özgeden kan dil-i zar demeye imkan verir

Kavl-i ezel zâl-i felek hasid-i nev-civandır
Rah vermez merhamet vermez yar-i girizan verir

Gam yeme ey dil-i pür-gam adl u vaad-i hakktır
Dağına göre kar veren yükünce tüvan verir

Neshi! Sabreyle kim cevre, sabır ehline umman
Ciğeri yeterse ahir dürr-ü nurefşan verir

M. Bahadırhan Dinçaslan

22 Ağustos 2014 Cuma

Deşt-i Kıpçak'tan Beriye

"Ey subh-dem yeli ne öğersen tatârını?
Müşgin saçında gör ki ne Tâtâr'a düşmüşem."

Nesimi

Deşt-i Kıpçak'tan Beriye

Hükm-ü kün feyekün men de bu cihana düşmüşem
Sakin-i adn idim gülsüz gülistana düşmüşem

Gülüm deyu ah edüben arşa varınca zârım
Asmân bahşı bir teselli gül-dehana düşmüşem

Cânım üfleyip cismime nefh-i alihe el-hak
Yar peşinde nefessizem derd-i cana düşmüşem

Deşt-i Kıpçak'tan vasl-ı yar serabının peşine
Misl-i Sümmani men rah-ı Bedehşan'a düşmüşem*

Havadisi meşum el-hak tatar-ı bad-ı saba
Men bad-ı kıblede pinhan bir ayana düşmüşem

Haccımdır rah-ı yarda men payine yüz sürmeye
Tenim ihram tinim kurban yardan yana düşmüşem

Zinhar verme deyipdurur şair mest Türkman'a tığ
Eyvah Neshi! Duhter-i rez bin Türkman'a düşmüşem!*

M. Bahadırhan Dinçaslan

"Tatar Çölü" başlıklı şiirimin devamıdır.

Sümmani ve Bedehşan hikayesi için, Sümmani'nin "dedim belki yar bu yana düşüptür" dediği, "imdi yolum Bedehşan'a düşüptür" diye bitirdiği destanına bakınız.

Son Türkman ve şair hikayesi ise, Necati Bey'den mülhem:

"ey serv-i nâz gamzeye öğretme gözlerün
zinhar virme mest olıcak Türkmâna tığ"

(nazlı servi, gözlerini gamzeye alıştırma. 
Türkmen sarhoş olunca, eline sakın kılıç verme.)

Girişteki beyitte, tatar önce "ulak" anlamında kullanılıyor, ardından bir Türk boyu anlamında.

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Tatar Çölü

"Korkuyla dikilir bu kez mezarından Lazarus
Bu, kuzeyin soluğudur, buzulların sesidir"

Lazarus, M. B. Dinçaslan

Mahşer muştusu bir atlı kuzeyden gelen Tatar*
Belli belirsiz heyula meşum kuzgun kanatlı
Evvel gece kocakarı istihareye yatar
Kuzeyden gelen bir Tatar mahşer muştusu atlı
Tabiri melûn: varınca şafak tersinden atar

Uğul uğul kuzey kıyam ve kıyımın peşinde
Dinleme! Dinleme yeter hatif kastı kulağa
Kündeler sonsuz çelmeler Yakup'un güreşinde*
Sonu gelmez sen ne Yakup ne Musa çıkma dağa
Bakma göze suikastı gözbağı ateşinde

Ahdine güven mi olur çiğ süt emmiş ademin
Atîk cedit cümle ahit hıyanete gebedir*
Indallahta etsen dahi bozulur da her yemin
Öptüğün hacer-ül esved, sarıldığın Kabe'dir
Benim dersin ya cevabı yoktur: Gerçekte kimin?

Yok; tek hece ayet sırr-ı elif ve lam dahi mim
Yok; tek celsede hükmüdür Kuzeyle davamızın
Buzullara çığ düşürür tokmak vurunca hakim:
Dikilir başına cellat heyûlası o kızın
Tepende kahkaha atar vecd içinde Serafim*

Deşt-i Kıpçak yok ummanı kum deryası boz deniz
Boynunda bir ak Albatros bozuk pusula levent*
Bin fersahta bir taş balbal geldiğin yönü ramiz
Kuzeyde mücrim titreten bir belalı nihavent*
Güneyin sesinde mahur bir beste, munis, leziz

***

Atlı gelmeyecek. Ribat murabıta işkence!
Tatar çölünde nöbetim bitti, ben dönüyorum
Mahzun aylardır tek satır yazamadığım günce
Gün doğup gözden düşmüş bir kandilce sönüyorum
Yaşamak değil ey şair, yaşamak öldüğünce!*

M. Bahadırhan Dinçaslan

Notlar:

Tatar Çölü: "Il Deserto dei Tartari", hayatım boyunca okuduğum en sıkıcı romanın adı.
Tatar: Tatar, divan şiirinde aynı zamanda "ulak" anlamına gelir.
Yakup'un Güreşi: Sami geleneğindeki "Tanrı yahut melek ile güreşen Yakup peygamber" motifi.
Ahd-i atik, ahd-i cedit: Eski Ahit ve Yeni Ahit, Tevrat ve İncil de diyorlar.
Serafim: Sami geleneğinde bir melek sınıfı.
Albatros: The Rime of the Ancient Mariner şiirinde denizcinin öldürdüğü ve bu yüzden başına olmadık belalar gelen kuş.
Mücrim titreten nihavent: "Kimseye Etmem Şikayet" diye bilinen Sarkis Efendi bestesi.
Öldüğünce yaşamak: Faruk Nafiz'in "şair sen üzüldükçe ve öldükçe yaşarsın" dizesine gönderme.

5 Ağustos 2014 Salı

Avşar Kızı

"Avşar kızı suya gider
Badem gözler çekikçedir..."

N.Y. Gençosmanoğlu

Avşar Kızı

Kırk gözenin parıltısı saçında ıstar ıymış*
Sin sin oynar gözlerinde yıldızlar, Avşar kızı
Gamzelerin kaç yiğidi peşinde sefil koymuş?
Yeni doğan taylar gibi arsızlar, Avşar kızı

Yar m'olur çöl çakalına Binboğa'nın maralı
Şakımaz kafeste Sarız meşelerinin kuşu
Ancak kurda üleş olur yaylaların kuralı:
Ancak Bey'edir kendini bir Hanım'ın sunuşu

Dursa: kılıç gibi zarif ve o kadar ölümcül
Yürüse: Dağlar yekinir yerinden peşi sıra
Ayak bastığında biten: Nergis, gelincik, sümbül,
Gözleri yıldız bırakır bakınca ufuklara

Saraylarda sultanların gıptasıdır sürdüğü
Türkü söyler su başında, tanrılar dilsiz kalır
Güneşin çatında yazın uzanıp da gördüğü
Bir tanrının rüyasıdır ya yarım bırakılır:

Bize iskan vurdu eyvah! Sürgün çattı, dağıttı
Dağıldı göğünde yedi yıldızlar, Avşar kızı
Dün, savrulan bir yıldızdan dinlediğim ağıttı
Bakma. Nadimim. Baktığın yer sızlar, Avşar kızı...

M. Bahadırhan Dinçaslan

Istar ıymak: Avşar ağzında kilim dokumak
Çölün çakalı dağın maralına yar olmaz: Avşarları "uslandırmaya" gelen Derviş Paşa namlı fırka-ı islahiye sürüsünün baş domuzuna, göz koyduğu Avşar kızının intihar etmeden evvel verdiği cevap
Saraylarda sürdüğü: Atsız'ın meşhur "saraylarda süremem dağlarda sürdüğümü" dizesinden mülhem.

19 Temmuz 2014 Cumartesi

Altai Kai - Jerim

Jerim bolgan bu taygalar
Agan sular, kayalar
Çaktardan kelgen bu jerim
Çankır ayas tenerim

Elbek butken bu jalandar
Amıragan baatırlar
Çaktardan turgan korumdar
Undılıp kalgan öylör

Terlep kalgan bu öştünen
Korup algan Altayım
Agan suları , an-kuştarı
Tının bergen Altayım

Kril alfabesinden latin harflerine aktaran sevgili kardeşim Koca Furkan Dinçaslan'a teşekkürler.

"Ezen bolsun yurtumga!"

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Gelir Geçer

"Vermez selam ol serv-i hıraman gelir geçer
Yollarda ömr-ü aşık-ı nâlân gelir geçer"
Nazım

Gelir Geçer

Ömür bir yürük semai şitaban gelir geçer
Tar bir mest mutrib elinde nim sofyan gelir geçer

Bir hoş sada bırakmaya bu kubbet'ül bakide
Avaze-i Elest acem-aşiran gelir geçer

Sanma ki mutad üzredir güzerinde afitab
Yar gecemden misl-i mah-i dırahşan gelir geçer

El açıp rahm dileyende salat-i seher Hakk'tan
Şirk midir hatrımdan zıll-i mihriban gelir geçer

Nazeninim tehir etme bundan artık teşrifin
Korkarım ki sen gelmeden şemistan gelir geçer

Nasıl şita dest urunca gül-i handan bunlanır
Zal-i felek sema döner hüsn ü an gelir geçer

Neshi nigehban oluptur şehrin küçelerine
"Pervazımdan yarim acep ne zaman gelir geçer?"

M. Bahadırhan Dinçaslan

23 Haziran 2014 Pazartesi

Öteki Ömer

 "Pek sarp yere çıkmışsın ey koyun çobanı! Hılfü'l-Fudül veya Mutayyibin'den bir adam tarafından öldürülmeyi ne kadar arzu ederdim..."

Eller var; tanrıyla bilek güreşindedir
Eller var; abdestli, munis, eller var hakir
Kimi tir û tirkeş kavrar, kimi sabanı

Ve bir el var lanetlenir günde beş vakit
Kurumadı, günahlarım ve küfrüm şahit
Zincire vuracak yine âl-i abânı

Alevlerin babasına değmez hutame
Ümmî sözü tesir etmez ebu'l hakeme
Gözbağların kaplasa da dağı yabanı:

Cesaret edemediğim cinayetlerden
Bir haber getirdim sana geldiğin yerden
Pek sarp yere çıkmışsın ey koyun çobanı!

M. Bahadırhan Dinçaslan

13 Haziran 2014 Cuma

La Bohème di Mariana

Zelil eden ve ağlatan aç koyanın adıyla
Mariana bir şuh kadın kıvrım kıvrım şehrayin
Tülü siyah kendi beyaz uğru gözleri ela
Denizkızı kadar hoppa okyanus kadar sakin

At üstünde çırılçıplak tanrının hediyesi
Nihil ayetince keskin nigehbana okları
Odamda bir meşum girdbad: cismi yok, yalnız sesi
Körüm, açım, kötürümüm saat altı civarı

Ah o sarkaç sekarette Azrail kadar dakik
Tık tık kırkayak beynimde -Mariana!- işkence
Usanmaz mı, tam tepemde kaç milyar yıllık mekik
Bir yol göster bana benden kurtuluş var mı sence?

Her sabah bir emir gelir: "yüklen obanı, dağıt!"
Her akşam ensemde yumruk fırka-i islahiye
Ben bir Avşar bozlağıyım, tan yerine bir ağıt
Bir Türkmence nazireyim yad dilde ilahiye

Karia kaçkını koro bir ağızdan uğultu
Bastırmaya sesim cılız kesiliyor nefesim
Beni nasıl bir sapığın mabedinde unuttu
Annem adımı koymadan... Mariana! Annem kim?

Hangi siyah elbisenin etekleri savrulup
Gün görmemiş bir kızılın keşfini bahşedecek?
Bana, söyle Mariana, kimler nereden bulup
Bir gümüş tepside Lokman sırrını faş edecek?

Hediyene bir kaçamak göz atıp râm olduğum
Bu sonsuza dek düşmeye benzer bela da niçin?
Kımıl kımıl haşerat ve yılanlar boğum boğum
Kuyumda Yusuf değilim bu esfel-i safilin!

Sabah uyumadan evvel yüzün belirdi camda
Işığının gözlerime çaktığı silüetin
Mariana! Hayra yorma, bugün sabah rüyamda
Tilaveti çınlıyordu bir şeytani ayetin

Gök Tanrı'nın hikmetinden sual eden bir adam
Tam dokuz defa çarpıldı bir Pırag sabahında
Dokuz Oğuz ve Üç Tatar yedi bakşı ve kırk kam
Bana sırıtıp yıkandı som yeşil günahında

Mariana, kabusuma bütün bütün gömüldüm
Boğuldu ahir çığlığım köpek nidalarında
Hasılı, rüyamda başka adam olmaya öldüm
Aşinasız bir can çıktı otel odalarında

M. Bahadırhan Dinçaslan

Notlar:
Lady Godiva, isminin anlamı "tanrının hediyesi". Kocası, vergilerin düşürülmesini isteyince, "eğer kent sokaklarında çıplak gezersen kabul ederim" der ve ata çıplak binen Lady Godiva'yı uğurlarken "tanrının hediyesini görsünler" diye alay eder. Lady Godiva sokakta gezerken, halk onlar uğruna bu aşağılanmayı kabul eden hanıma saygı için evlerine kapanır, kimse bakmaz. Sadece Tom adında biri bakar ve kör olur.

Mariana malum, meşhur çukur. Şiirdeki "nihil ayeti", "siyah elbise-kızıllık" vs. kısımlarını anlamak için okurun Lazarus, Nimela Libbar ve Siyah Elbiseli Kadın şiirlerimi okumuş olması lazım. Gerçi benim şiirlerimde anlaşılacak bir şey yok, kör ve topallar. Son mısra, N. Fazıl'ın Otel Odaları şiirine gönderme.

İstanbul, yeni evimde yazdığım ilk şiir.

"He that is strucken blind cannot forget
The precious treasure of his eyesight lost."

14 Mart 2014 Cuma

Vur - Mehmet Emin Yurdakul

Ey Türk vur vatanın bakirlerine
Günahkar gömleği biçenleri vur
Kemikten taslarla şarap yerine
Şehitler kanını içenleri vur.

Vur güzel aşıklar cenazesinden
Kızıl meşaleler yakanları vur
Şehvetin raksına yetim sesinden
Besteler şarkılar yapanları vur

Vur katlin o kızıl sapanlarıyla
Dünyaya ölümler ekenleri vur
Vur zulmün o kanlı urganlarıyla
Bir kavmi iplere çekenleri vur.

Vur etten kemikten saraylar kuran
O vahşi ruhları ezmek için vur
Dört büyük rüzgara küller savuran
O mücrim elleri kesmek için vur

Vur sen de mukaddes hürriyet için
Dünyanın diktiği bayrak için vur 
Her dinin sevdiği adalet için
Her yerde haykıran bir hak için vur.

Vur aşkın ve hakkın zaferi için
Vur senden bak dünya bunu istiyor
Vur yerde bak tarih senin seyircin
Vur gökten bak Allah sana vur diyor

Vur çelik kolların kopana kadar
Olanca aşkınla şiddetinle vur
Son düşman son gölge kalana kadar
Olanca kininle şiddetinle vur.

Vur senin darbenden çıkacak ateş
İntikam isteyen bir milletindir
Alnında doğacak kırmızı güneş
Bu senin ilahi hürriyetindir

Mehmet Emin Yurdakul

14 Şubat 2014 Cuma

Nesimi - Ey Bergüzide Suret

ey bergüzide suret, cansan veli, ne cansan!
hem ism ile müsemma, hem cism ile revansan

aba vü ümühattan sensen hülasa, şeksiz
ey kainata maksat, maksud-i kün-fekansan

çeşm u ruhun sıfatı kevn u mekana sığmaz
ey gevher-i yegane, sen genc-i lamekansan

leyl ü nehar içinde şems u kamer gibi, uş
her yana kim bakarsam aynel yakin ayansan

herk eyledi cemalin nurunda kün-fekanı
ey gevher-i hakikat, şerh eyle kim, ne kansan?

arz u semada yoktur bir zerre senden ayrı
ey cümlenim vücudu, bacümle der-miyansan

her şeyde gerçi sensen, ey mah, güneştan ezhar
âmâ sanır ki, gözden laşey gibi nihansan

yüzün kitab-ı münzel, zülf ü ruhundur ayet
ey halıkın kelamı, dilimde tercümansan

hakk suretinde insan sensen gelen cihana
ey tanrının sıfatı, alemde cavidansan

can u cihanı sensiz neyler muhibb-i sadık?
ey aşığın hayatı, hem can u hem cihansan

sevdalı nergisinden düştü cihana kavga
ey hüsn içinde fitne, serfitne-i zamansan

kandırdı kainatı kand-u nebata lalin
ey hüsrev-i melahat, şirin, şeker-dehansan

hüsnün tecellisinden geldi vücuda alem
ey vaiz, ebsem ol kim, yalancı kıssehansan

haktan gelen kelamın mucizdir ey nesimi
sensen ki, künd ü kenzin esrarına beyansan

Kaynak: İmadeddin Nesimi Seçilmiş Eserleri, Cilt II, Sayfa 74, Lider Neşriyyat, Bakü 2004


10 Şubat 2014 Pazartesi

Mişli Geçmiş Zaman

-Nihil novi sub sole-*

Sigaralar öksüz kalmış tablada
Son nefes beyhude alıp verilmiş
Burda gün doğarken orda, sılada
Akşamın yanına yarim serilmiş

Uzanmış da sarmış aşkla geceyi
Gözler kapanalı olmuş epeyi
Burda ben dinlerken uzak kuzeyi
Güneyde kıpkızıl güller derilmiş

Bir anlamı varsa bu sabahların
İlk defa yenidir gelecek yarın
Güneşin altında eski esrarın
Taptaze sırrına bugün erilmiş

M. Bahadırhan Dinçaslan

Nihil novi sub sole: "Güneşin altında yeni bir şey yok."

Özlemimi bir de saat farkı yaratacak kadar uzak bir gurbete düşmüş adamın gözünden anlatayım dedim. Bu veçhile bu şiir, Rusya'daki kardeşim Koca Furkan Dinçaslan'a ithaf olunur.



8 Şubat 2014 Cumartesi

Tepeden Tırnağa Hırs İçindeyim - Ramiz Rövşen

Təpədən dırnağa hirs içindəyəm
Dönmüşəm dustağa hirs içindəyəm
Bu hasar içində, bu hirs içində
Ürəyim özünə yer tapa bilməz
Bir çiçək qoxusu, bir quş sesi de
Daha ürəyimə yol tapa bilməz

Səpdim öz yarama mən öz külümü
Adam öz külünə bulanır belə
Dişim parça-parça kəsir dilimi
Şeirim hecalara bölünür belə
Mən belə adamam məndən uzaq gəz
Uzaq gəz xeyrimdən, şərrimdən mənim
Daha bu qələmim çiçək bitirməz
Qızlar çələng hörməz şeirimdən mənim
Qaçdım məni sevən gözlərdən daha
Hamının sevgisi gözündə qalsın
Ev tikən deyiləm sözlərdən daha
Qoy hamı o çölün düzündə qalsın
Sən də daşlamağa özgəsini tap
Məni ömür boyu daşlayan adam
Gilası mürəbbə quzunu kabab
Şairi heykəl tək xoşluyan adam.

Yox heykəl ummuram bu yer üzündə
Mənim daş olmağa yoxdu həvəsim
Daş olub lap ulu Füzulinin də
yanında durmağa yoxdu həvəsim

Mən sənin yanında dururam
Sənin... küçənin tinində dilənən qarı
Başindan var-dövlət yağan ölkənin
Bəxtəvər günündə dilənən qarı
Heç kəs sığal çəkməz düm ağ saçına
O gümüş telindən öpürəm sənin
Qorxma pul qoymuram sənin ovcuna
Əyilib əlindən öpürəm sənin

Ramiz Rövşən

Türkiye Türkçesi:

tepeden tırnağa hırs içindeyim
dönmüşüm tutsağa, hırs içindeyim
bu tutsaklık (hasar: hisar, kale, etrafı çevrili yer) bu hırs içinde
yüreğim kendine yer bulamaz
bir çiçeğin kokusu, bir kuşun sesi
yüreğime yol bulamaz

kendi yarama kendi külümü saçtım
adam kendi külüne bulanır böyle
dişim parça parça kesiyor dilimi
şiirim hecelere bölünür böyle
ben böyle bir adamım, benden uzak dur
iyiliğimden de şerrimden de uzak dur benim
artık bu kalemim çiçek açtırmaz
kızlar çelenk örmez şiirimden benim
beni seven gözlerden kaçtım
hepsinin sevgisi gözünde kalsın
artık sözleriyle bina diken değilim
bırak hepsi o çölün sahrasında kalsın
sen de taşlamak için başkasını bul
beni ömrüm boyunca taşlayan adam
kirazı reçel, kuzuyu kebap
şairi de heykel gibi (heykel olunca) seven adam

hayır heykel ummuyorum bu yer yüzünde
benim taş olmaya yoktur hevesim
taş olup öyle fuzuli'nin de
yanında durmaya yoktur hevesim

ben senin yanında duruyorum
senin... sokağın köşesinde dilenen kadın
başından refah yağan ülkenin
en mutlu gününde dilenen kadın
kimseler okşamaz ak saçını
o gümüş tellerinden öpüyorum senin
korkma. para koymuyorum senin avcuna
eğilip, ellerinden öpüyorum senin

6 Şubat 2014 Perşembe

Cehenneme Dört Nala

As the riders loped on by him he heard one call out his name:
"If you want to save your soul from Hell a-riding on our range
Then cowboy change your ways today or with us you will ride
Trying to catch the Devil's herd -- across these endless skies!"

Yoksun ve her gerçek bir parça yalan
Her şey biraz kadük, eğreti, şikest
Ey en kafir parıltısı göz alan
Ey cennetler bağışlayan putperest!

...

Gözlesin felaketlerin en azimi: kariya!
Yargılanmam! Ben devirdim terazimi kariya!
Reddederek medh u sena ve tazimi, kariya;
Geliyorum yaktım ikbâl u mazimi, kariya!

-Geliyorum haviye!
Geliyorum hutame!
İnanmadım raviye:
İşim bütün netame-

İki elimle yaptığım âsâr: hepsi benimdir!
Ve ben İblis'im, münkirim benimsin diyenlere
Vârım: bir çift göz çukuru ve zayıf bedenimdir
Bir mide bulantısıyım hiç geçmemek üzere

Bakan yaşlanır gözüme, tam da bu yüzden beni
Tevekkeli değil sevmez anne düşkünü çocuk
Dokunsam kömüre keser en nadide madeni
Dışlanmış parmak uçlarım tam da bu yüzden soğuk

Cennet kaybolalı bin yıl olmuş mudur diyorsun?
Ya da "şeytani" bir kötü sıfat oldu olalı?
İzle: bütün insanlığın gözün bağlayan efsun
Kalktığında levh-i mahfuz kırk yerinden yamalı

-Cehennemde bir mevsim*!
Yanıyor bahçelerim!
Önümde rehber nefsim
Peşimde şüphelerim-

...

Korkma kadın! Yemem seni, kaçma dur
Gülme çocuk! Ölümün pek yakındır
Kerubim'i sağır eden bu vakur
-Sus be adam!- Şarkım senin şarkındır

Eşlik edin: Yargılanmam, sınanmam
Ya da susun: iğdiş edilmiş itler.
-Gülesim var- Ben bu ateşte yanmam
Kıvılcımı benden değilse eğer

...

Sen, ne yürekler hoplatan felaketi bilirsin
Ne anlarsın nasıl müthiş bir yalazdır Haviye
Aklın almaz ki bir şair cehennemine girsin
Bir yakımlık cigarama ateş alayım diye.

M. Bahadırhan Dinçaslan

Karia, Haviye sözcükleri ve şiirin kurgusunu anlamak için aşağıdaki Karia Suresi'ni okuyunuz. Hutame, Haviye gibi, cehennem tasvirlerinde kullanılan bir sözcük.

Kerubim: Cherubim. Hıristiyan geleneğinde tanrının etrafındaki melekler. Kimi eserlerde, Tanrı'ya sürekli ilahi söyledikleri anlatılır.

*Cehennemde bir mevsim: Une saison en Enfer, Arthur Rimbaud'un kitabının adı.


Karia

1. yürekleri hoplatan büyük felaket! (Karia, ancak diyanet böyle çevirmiş.)

2. nedir o yürekleri hoplatan büyük felaket? (Karia nedir?)

3. yürekleri hoplatan büyük felaketin ne olduğunu sen ne bileceksin? (Karia'nın ne olduğunu sen ne bileceksin?)

4. o gün insanlar, her biri bir tarafa uçuşan küçük kelebekler gibi olacaktır.

5. dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacaktır.

6. işte o vakit, kimin tartıları ağır gelmişse,

7. artık o, hoşnut olacağı bir hayat içinde olacaktır.

8. ama kimin de tartıları hafif gelirse,

9. işte onun anası (varacağı yer) hâviye'dir.

10. sen hâviye'nin ne olduğunu ne bileceksin?

11. o, kızgın bir ateştir.

4 Şubat 2014 Salı

Girdâb Gazeli

Kâ’be olmasa kapun ay ile gün leyl ü nehâr
Eylemezlerdi tavâf ol güzeri döne döne
Necati Bey

Girdâb Gazeli

Zikr-i cehri etsem ism-i dilberi döne döne
Desem ey büşra-yı bahar gel beri döne döne

Setr-i nakş-ı sühan ile hafi kıldığım sırrın
Aksi çınlatsa âbar-ı aferi döne döne

Ben pervane acep midir gerdan-ı ateşiyim
Farzdır tavaf beyt-i âtâ-averi döne döne

Râhın revanıyım yarın yar gözümden revandır
Girdab olmuş bir ben benden içeri döne döne

Duydun mu duht-ı merdümün bu ademde tesirin?
Sarar manend-i duhter-i rez seri döne döne

Neshi misl-i peygamberdir neshinde evvelinin
Rind-i aşkındır bozuyor ezberi döne döne

M. Bahadırhan Dinçaslan

Sözcükler:
Zikr-i cehri: Sesli zikir, bazı tasavvuf akımlarınca benimsenmiştir.
Büşra: Müjde
Setr-i nakş-ı sühan: sözlerin, kelamın nakşı ve süsüyle örtmek
Hafi: Gizli (bir de zikr-i hafi vardır, zikr-i cehrinin karşıtı)
Âbar-ı afer: Yeryüzünün kuyuları. Meşhur "içinde saklayan sırrı kuyuya söyleyen adam" mitosuna gönderme.
Pervane: Bir ateşin etrafında dönmesiyle meşhur böcek.
Gerdan: Dönen
Beyt-i âtâ-aver: ihsan veren ev. Beytullah, yani Kabe
Rah: Yol
Revan: Giden, akan
Benden içeri: Yunus'un meşhur "beni bende demen ben bende değil / Bir ben vardır bende benden içeri" deyişine gönderme.
Duht-ı Merdüm: İnsan kızı
Duhter-i Rez: Üzüm kızı, şarabın lakabı. Nedim'in ""destide duhter-i rez destde duht-ı merdüm / kime el verdi felek böyle begim dünyada" yani "testide üzüm kızı, elde insan kızı / felek kime böyle bağışta bulunmuştur?" dizelerine gönderme.
Manend: Benzer
Neshetmek: Kaldırmak, geçersiz kılmak
Rind: Dünyaya aldırmayan
Neshi: Mahlasım

22 Ocak 2014 Çarşamba

Cihad-ı Ekber

"Nescio, sed fieri sentio et excrucior."
Catullus

"O belde"den kovulalı çok oldu
Raksına kapıldım ben de mutadın
Akışına bırakalı yok oldu
Mai bir köpüktü bende muradın

Aynalarda aksin aradığım, ey
İpeksi silüet, pırıltılı şey
Desem ki özümsün, ben sana üvey
Rakîbim, vesvesem, vehmim, yok-kadın!

Aklımdan, gönlümden çıkardımsa da
Gönlümde, fikrimde hep aynı sâdâ
Akşam vakti, elde kalem, masada
Melûlüm aklıma düştükçe yâdın

Ey yok-kadın, ey çocuklar mabudu
Aşıklar, mecnunlar, rindler umudu!

M. Bahadırhan Dinçaslan

16 Ocak 2014 Perşembe

Avaze-i Elest

Gel ey sultan-ı hubanım elestîden müştakem
De sahba-yı âlihede men bir kırık zevrakem

Ferahnak fasıllar raksı mutrıbin tellerinde
Hanendeler mene handan men zavallı gamnâkem

Her necmine birer melek yoldaş etmiş de Hüda
Feriştemden cüda düştüm men bedbaht-ı eflakem

Amennam acep mi Ahmed u Kamer[1] meseline
Gör men saatim ermeden hicrinden iki şâkem

Ki imanım sen şahıma şekten fariğdir zira
Men ne taib-i bihude[2] ne zahid-i zerrakem

Meyinden tadalı beri adın aydur hu derem
Sefa kılsan razı cefa etsen ram-ı firakem

Gam mıdır ez-cümle alem tekzib etse hikemin
Duymam, görmem, bilmem derim etrak-ı bi-idrakem

M. Bahadırhan Dinçaslan

Sözcükler:
Sultan-ı huban: Sevgililer sultanı, güzeller sultanı
Elestî: Elest meclisi, inanışa göre tanrının ruhları cisme bürümeden topladığı meclis. Eski gelenekte, müziğin lakaplarından biri de, “avaze-i elest” yani “elestin sesi”dir.
Müştak: Özleyen, arzu eden
Sahba: İçki içilen platform.
Alihe: İlahlar
Zevrak: Şişe
Ferahnak: Bir musiki makamı, “ferahlık içeren” gibi bir anlamı var
Mutrib: Sazcı
Hanende: Şarkıcı
Handan: Gülen
Gamnak: Gamlı
Necm: Yıldız
Ferişte: Melek
Cüda: Ayrı
Bedbaht: Şanssız, kötü talihli
Eflak: Gökler
Hicr: Ayrılık
Şak: Parça, yarık, surede “inşakka” (yarıldı) olarak geçiyor.
Şek: şüphe
Fariğ: Alakasız, öte
Taib-i bihude: Boş yere tövbe eden
Zahid-i zerrak: İki yüzlü ibadet eden kimse
Aydur: Eski Türkçe “aytmak” söylemek anlamına gelir. Halk şairleri vs. bu yüzden “aydur”, “eydür” derler, “Yunus Emre aydur”: “Yunus Emre söyler ki”
Ram: itaat eden
Firak: Ayrılık, ayrılık acısı
Tekzib: Yalanlamak
Hikem: Hikmetler
Etrak-ı bi-idrak: İdraksiz, anlayışsız Türk(ler)




[1] Ahmed u Kamer meseli: “Saat erişti ve ay ikiye bölündü” diye başlayan Kamer suresine gönderme.
[2] Nef’i’den sevdiğim bir kullanım: “Ne taib-i bihude, ve ne tevbe-şikestiz” yani “ne boşyere tövbe eden, ne tövbesini bozanız.” Dize sonundaki zerrak da, Kaygusuz’un “Ben bu zerrak sofulardan başkaca şeytan bilmezem” deyişinden mülhem.