10 Kasım 2020 Salı

Karabağ'ın Bekçisi

-Azerbaycan Ordusu, hayalet kasaba Çakırlı'ya girdi. Yetkililer, burası yeniden insan yerleşimi olacak dedi.-

Korkmayın ben insanım - saç sakalım dolaşık
Sırtım çıplaktır ayak tabanlarım nasırlı
Hele birkaç yudum su - çorba verin bir kaşık
Türk'üm, sizdenim yahu, baba yurdum Çakırlı

İnsanım diyorum ya - siz de mi unuttunuz?
Affedin, ben otuz yıl bu dağda ömür sürdüm
Siz giderken, elbette, gam yiyip kan yuttunuz
Ben hep kaldım burada - bilseniz neler gördüm

Komandir, hele beyim, neredesin, gel hele
Ver elini öpeyim ağam paşam komandir
Otuz yıldır yoktunuz - sizi güle bülbüle
Ben anlattım - hatırlar sizi Şuşa'm, komandir!

Siz de hatırlayın ya... Otuz yıl zikrim ettim
Bak şu damda Adıgül yaşardı, nişanlımdı
Anasıyla bir gözde, zavallıcık bir yetim
Bir narin çalıkuşu, ah, kırıldı kanadı

Bıngıldağı kadife, ipek kokan bebekler
İnanır mısın beyim sert taşlarla ezildi
Kadınları sorma hiç... Köyde bütün erkekler
Bak, şu taşın önünde şom kurşuna dizildi

Balabey'le oynardık şu yolun kırağında
Balabey'i kucakta evladıyla vurdular
Sakın gözeden içme! Can yatar bulağında
El kadar bebeleri kuyuya doldurdular

Ağaçların dalını kırmayasın komandir
Anamı o ağaca astılar - anam oldu
Kovuğunda saklandım belki dokuz gecedir
Gözlerimin önünde aziz na'şı soğuldu

Babamın mezarında har-ı bülbül yetişir
Otuz yıl ben suladım kulun olayım ezme
Bir başıma dolandım köy be köy, şehir şehir
Hatırlıyorlar sizi - selam vermeden gezme

Tırnaklarımda yosun saçlarım kuş yuvası
Toprağıma karıştım - postalını bekledim
Şimdi senin terinden rayhalanır havası
İnci bulamadım ya, yolunu çiçekledim

Komandir, bu köylerde hayaletler geziyor
Ben de ölürüm şimdi karışıp yere suya
Fakat korkmayın, hepsi gülümsüyor, seziyor
Vefalı Türkler geldi, dalmak vakti uykuya

Biz burayı bekledik - bıraktığınız gibi
Türkçe konuşur hala ateş, toprak, hava, su
Nöbetim bitti şimdi azat et bu garibi 
Çöküyor gözlerime otuz yılın uykusu...

M. Bahadırhan Dinçaslan

8 Haziran 2020 Pazartesi

İsimsiz Dağların Tanrısı



Dağlara sürgündür Kuray düzünden
Göğün gergefini elleri dokur
Kitapsızdır yaylaların yüzünden
Ayı kandil eder dağları okur

Odur yıldızları salan uykuma
Rüya ırmağında çağlar gözleri
Kirpiğinin uçlarıyla ufkuma
Ebemkuşağını bağlar gözleri

Bu adsız dağların yetimliğine
Sıfatsız bir Avşar tanrılık eder
Bıyıkları yosun, saçı reçine
Ormanı yedekler dağları güder

Kendine ait bir bulutu yoktur
O kimsesiz bulutlara hediye
Her bulutun gölgesine ıhlamur
Diker gölge öksüz kalmasın diye

Ne sırtında mühür, ne doğma nişan
Güneş yanığı yüzünden tanırsın
Ağır kağnısının yükü kehkeşan
Islığında bütün uzaklar yakın

Teşrifini haber vermez kahinler
Ardıçlar, keklikler, yarpuzlar verir
Gözenin, pınarın derdini dinler
Meşe dalında nefesi ürperir

Geceleyin kağnısını çekerek
Yayla yollarını döşeyen odur
Toprağa terinden düşer her çiçek
Seher türküsünden güneş doğurur

Ne bir dua bekler, ne adak ister
Yeter ki kesmeyin Alınkavağı
Şahan yuvasını bozmayın yeter
Kirlenmesin dorukların duvağı

Ağuşunu açıp kuzuya, kurda
Her gün Ziyaret'te növbet vuracak
İsimsiz dağların tanrısı burda
Siz türküler söyledikçe, duracak.

M. Bahadırhan Dinçaslan