28 Haziran 2020 Pazar

Kuzgunların Kralı

-Nam quae Mars aliis, dat tibi regna Venus-

Kuzgunların kıralı var kaftanı tarazlanmış
Gece dolaşır şehrinin sönünce ışıkları

Beş asırdan yankılanır kademi taş sokakta
Her gece bir düğüm atar şafağa bıyıkları

Belli hiçbir pencerenin aralanmayışından
Alıştıkları yahut bir yerden tanıdıkları

Belki her gün heykelinin önünden geçiyordur
Şehrin eşrafı, esnafı, gençleri, aşıkları

Gece çöktü mü mermerin nabzına yer açılır
Hepsi bu - kesildiğinde pazarcı çığlıkları

Yürür mermerin gölgesi ay karanlık gecede
Bir tekin ürperti alır varoşta çamlıkları

Sabık hisarının tenha viranesine varır
Hatırlar o hengameyi: Topu, mancınıkları

Bir yemiş tanesi için okşar tavaf ederek
Burçlarının son fatihi vahşi sarmaşıkları

Yemiş bulduğu geceler gülümser boz sureti
Çenesini mürdüm rengi boyar ısırıkları

Yitirdiği yedi rengin munis tesellisidir
Şefafetin vaftiz eder nektar damlacıkları

Duvarı delen sarmaşık diken bırakmaz onda
Ağlar yere yokmuş gibi düşünce kıymıkları

Bir uğultu peyda olur hisarın zındanından
Üşüşür kulaklarına cinlerin ıslıkları

Karnında girdap kendini izler geçmiş camından
Duyar mahzende çarmıha gerilen zındıkları

Burnuna helezon çizer buram buram pişmanlık
Cesetleri toz olmuş ya tazedir yanıkları

Çöker bir taşın üstüne saçları ellerinde
Kısık donuk gözleriyle izler şakayıkları

"Kim bilir hangi yiğidin döşünde açan çiçek?"
Anar kanla suladığı kırları, sazlıkları

Çatırdar şakaklarında dul kalan gelinlerin
Açılmadan öksüz kalmış al çeyiz sandıkları

Koşar tekinsiz vadiye gün almaz korusuna
Gelinlerin ayağına dolanır yağlıkları

Dizi üstünde yalvarır meçhulün sükutuna
Alay eder puhuların ruhsuz karşılıkları

Kuzgunlar üşer başına aldığı her can için
Kan boşanır bir kez daha yüzünün sıyrıkları

Gecenin şefaatiyle dikilir ayak üstü
Taptaze kızıl kutsanır kaftanın yırtıkları

Tekinsiz vadide gece gün almaz korusunda
Takar peşine şaşkınca dolanan sapıkları

Bir şiir okur onlara kafiyesi, redifi
Kutsal kitaba girmemiş lugatın artıkları:

"Bulut yoktur, gördüğümüz maziyi düşündükçe
Bize aynamızdan bakan yüzün kırışıkları

Yağmur yoktur, alnımıza uzanır iplik iplik
Rüzgarla döner urgana kaderin çıkrıkları

Alkım yoktur, kehkeşanın samanı döküldükçe
Sürüp toplar arabaya zamanın tırmıkları

Ay da yoktur, perilerin yüzleri iz bırakmış
Toplanmamış bir yatakta bembeyaz yastıkları

Yıldız yoktur gökyüzünde sarhoş olur tanrılar
Çalar şişeyi masaya - onlar cam kırıkları

İnsan bir avuç ıstırap, her ölen pişman ölür
Kuzgun olup bir dinlesen gece mezarlıkları

Ahsen-i takvim ne demek! Hayal kırıklığıyız
Yaradana yaranamaz cehennem layıkları

Ben de yokum, sen de yoksun, varlığın tüm raşesi
Kabus gören tanrıçanın hazin hıçkırıkları..."

M. Bahadırhan Dinçaslan

23 Haziran 2020 Salı

Post-modern Gazel

-Mescide koymadılar meygededen sürdüler ah
Ne helale yarar olduk ne harama, nidelim-
                                                       Necati Bey

Hayhuyu ve dahi umum veçhesiyle bu hayat
Sığmıyor canım efendim bu kurama, nidelim

Zıp-zıp topuyuz feleğin fakat zıplamıyoruz
Paradigmaya sığmıyorsa sıçrama, nidelim?

Güllerin ömrü uzadı laboratuvarlarda
Gene tabip ilaç bulamaz yarama, nidelim

Söveriz ya serde entel hacılık var cananım
Bir kez girmiş bulunduk biz bu ihrama, nidelim

Ayıptır el-hak bu çağda yar deyip yar işitmek
Evladır sahn-ı çemenden panorama, nidelim

Hal oldu tahtından Allah yeni tanrılar bulduk
Ne değer tazime ne de ihtirama, nidelim

Alihe-yi zamaneyi gör kula kulluk eder
Taş taşırız başı üste bir ehrama, nidelim

Yok değil elbet göllenir sükutumuzda bir çığ
Her tarize bir cevabımız var ama, nidelim.

M. Bahadırhan Dinçaslan

8 Haziran 2020 Pazartesi

İsimsiz Dağların Tanrısı



Dağlara sürgündür Kuray düzünden
Göğün gergefini elleri dokur
Kitapsızdır yaylaların yüzünden
Ayı kandil eder dağları okur

Odur yıldızları salan uykuma
Rüya ırmağında çağlar gözleri
Kirpiğinin uçlarıyla ufkuma
Ebemkuşağını bağlar gözleri

Bu adsız dağların yetimliğine
Sıfatsız bir Avşar tanrılık eder
Bıyıkları yosun, saçı reçine
Ormanı yedekler dağları güder

Kendine ait bir bulutu yoktur
O kimsesiz bulutlara hediye
Her bulutun gölgesine ıhlamur
Diker gölge öksüz kalmasın diye

Ne sırtında mühür, ne doğma nişan
Güneş yanığı yüzünden tanırsın
Ağır kağnısının yükü kehkeşan
Islığında bütün uzaklar yakın

Teşrifini haber vermez kahinler
Ardıçlar, keklikler, yarpuzlar verir
Gözenin, pınarın derdini dinler
Meşe dalında nefesi ürperir

Geceleyin kağnısını çekerek
Yayla yollarını döşeyen odur
Toprağa terinden düşer her çiçek
Seher türküsünden güneş doğurur

Ne bir dua bekler, ne adak ister
Yeter ki kesmeyin Alınkavağı
Şahan yuvasını bozmayın yeter
Kirlenmesin dorukların duvağı

Ağuşunu açıp kuzuya, kurda
Her gün Ziyaret'te növbet vuracak
İsimsiz dağların tanrısı burda
Siz türküler söyledikçe, duracak.

M. Bahadırhan Dinçaslan