28 Aralık 2011 Çarşamba

Zburătorul şi Linuş

Kanatları zifirîden örülmüş
Teni yıldızlardan çalıntı gümüş
Şehvetin libasa bürünmüş hali
Boynunda kaç bakirenin vebali
Kaç kızın üstüne semadan pul pul
Ayışığı gibi Zburătorul
Huzmelere sızıp sinsice indi
Kaç kızın tenine, saçına sindi
Ardınca kaç yanak utançla kızıl
Önünce bir zaman hep ışıl ışıl
Parlayan dideler elemle solgun
İlan eder gibi ilah olduğun
Perileri meftûn eden o çapkın
Bu pembe masalın sonuna yakın
Gördü bir köyde bir sarı pencere
Şehvetle son defa süzüldü yere
Baktı ki tanrıça misali Linuş
Saflığı üstüne örtmüş uyumuş
İçinde o şehvet son kez kabardı
Süzüldü Linuş'un yanına vardı
Elâ gözler aralandı hafifçe
Sanki her uzvuna bir çift kelepçe
Vurulmuşçasına mıhlandı kaldı
Linuş'un gözleri aklını aldı
Bilse de içinden o sabık cani
Şehvet ölümsüzdür güzellik fani
Bir kez olsun sevilmek için artık
Ezelden beridir ilk defa aşık
Oldu ve bu defa dudaklarına
Değil, kapaklandı ayaklarına

...

Derler ki yıllardır bir uzak köyde
Titrek bir ihtiyar ağlar beyhude
Naçarlıkla eğik sarsılan başı
Önünde yıpranmış bir mezar taşı:
"Yaşarken bir melek gibi yaşadın
Ölümü şeytanı ağlatan kadın!"

M. Bahadırhan Dinçaslan

Zburătorul (Zburător yaratığın adı, belirli bir yaratıktan bahsettiğimizde, Zburătorul. Sondaki -ul eki, İngilizce "the" artikelinin eril manasını veriyor.), geceleri genç kızların odalarına, uçarak gelen ve onları iğfal ettikten sonra, sabah olmadan kaçıp giden bir tür kötücül yaratık, Rumen folklorunda. Zburătorul şi Linuş: En kirli yüreği en müthiş merhamet ve sevgiyle titreten Linuş kız ile, nedamet getiren Zburătorul'un hikayesi.

18 Aralık 2011 Pazar

Bilemem - Bilirim

-Hakan İlhan Kurt'un ağabeyliğine hediyemdir-

"Oğuz Töresince, irticâlen"

Bilemem

Kam soyluyum göklerle konuşurum
Her manayı sezer miyim, bilemem.
Irkım ezelden güzele vurgundur
Mecnun gibi gezer miyim, bilemem.

Erce çıkıp meydanda er soranda
Yular salıp ılgara koşturanda
Cûşa gelip dalga dalga vuranda
Aral mıyım Hazar mıyım bilemem.

Bin akından bin çiçekle dönünce
Cenk alevi yüreğimde sönünce
Gök bakışlı sevdiğimin önünce
Gölge gölge uzar mıyım bilemem.

Hele bana bir gel desin o gökçe
Esir olsam bileğimde kelepçe
Kalleş feleğin ordusun erkekçe
Bir narayla bozar mıyım bilemem.

Deyiş demek iş değil ya Oğuz'a
Tanrı'm seni nakış nakış aruza
İşleyerek yazmış levh-i mahfuza
Daha şiir yazar mıyım bilemem


Bilirim

Gök aşkına gönül verip sevenler
İki bedende bir candır, bilirim
Özgelerden medet ummam derdime
Carıma yeten canandır, bilirim.

Uçmağ, yârin ayağın bastığıdır
Burcu burcu kokusun uçtuğudur
Ben fakire yarimin yastığıdır
Sümmani'ye Bedehşandır, bilirim

Ben ki aşk-ı gül-nazara düşmüşem
Nazar eyle ne gülzara düşmüşem
Şikayetim yok ki zara düşmüşem
Bülbüller feryad figandır bilirim

Desen yarıp tuz basarlar derime
Öyle vurup derd-i sevda serime
Sitem etsem de dem-be-dem yârime
Naz güzelin şanındandır, bilirim.

Gözlerinde Gök Tanrı'nın izi var
Türk'ü hasret koyduğu denizi var
Sende Hakk'ın zuhur-u mucizi var
Ben kulun aciz-sühandır, bilirim.

M. Bahadırhan Dinçaslan