17 Ekim 2018 Çarşamba

Celali Destanı

Osmanoğlu derler bize yağı kesildi bugün
Yıktı üstüme bıraktı göklerin çatısını
El payına sefa düştü bize kaçgın ve sürgün
Bir kureyşi kin bürümüş ufkumun batısını

Kesti dalları göğümü kucaklayan ağacı
Bir yeşil ağudur şimdi köküme yürüyesi
İndinde cahil Türkmen'in asılmakmış miracı
Baba bir gardaşa yeğmiş aldığı iç güveysi

Halife-i ruy-u zemin, ey öz sulbünü boğan!
Elim obam yedi dedem bin yıldır göğe tapar
Gökler benim safımdadır şimdi üstüne yağan
Âyâ! Türkmen kovgunudur kıyamet kaçan kopar?

Diyar-ı Rum'un bozkırı şimdi Kuray düzüdür
Bir yeni akındır doğan Çalören bulağından
Gecen çattı gözle gelen Türkmen'in gündüzüdür
Gözümü bürüyen kızıl Han Tengri şafağından!

Gelir, işte safımıza börklü Türkmenler gelir!
Kam atanın sofrasında kandaş yarenler gelir!
Dağda belde bir kömbeyi iki bölenler gelir!
Döşü çıplak belde kılıç zağlı seğmenler gelir!
Gelir ağzı Allah demez kafir erenler gelir!
Gelir gelir yetmiş oba dokuz tümenler gelir!
Kırklar gelir, peşi sıra kurtlar cerenler gelir!
Gelir, çağrımızı duyan, düşte görenler gelir!


***

Ah gözümün önündedir allı yeşil bir sabah
Doğu'dan esen rüzgara gem vurup binişleri
Molla! Dinin senin olsun mayamdır yedi günah!
İşlemez Türkmen tenime cehennemin dişleri

İki cihanda kuyular düştü üleşimize
Yel vurunca uğul uğul çınlasın uranımız!
Duyar bir gün birileri ve düşer peşimize
Alır senden öcümüzü yerde kalmaz kanımız!

M. Bahadırhan Dinçaslan

*"Serfiraz itmese ilmin tacı / Türk'ün asılmak olur miracı."
**"Mülk-i Acem sorar ki, kıyamet kaçan kopar?"

10 Ekim 2018 Çarşamba

Tanrıkıran

-Lenore ilhamıyla-



"Peccavimus!"

Bedbaht adam, elinde altın kasesi kırık
Uçup gitmiş mey-i nab dudağında bir ıslık
Herkesin unuttuğu bir ağıdı üflüyor
Dudakları ölümün bürudetiyle mosmor
Dikilmiş ölülerin en güzeli önünde
İştiyak ürperirken göklerdeki düğünde
Musallayı okşayan elleri Sahra Çölü
Yatan mı? Dikilen mi? Hangisi daha ölü?
Bir gelin uğurluyor cennete cehennemden
Ruhunu çırılçıplak soyup gamdan, elemden
O, baharı gittiği diyara götürecek
Kalan layemut kışa ram olup iz sürecek
Tekinsiz silüetin ardı sıra yıllarca
Yol bitince yeni yol: Her menzilde bir irca...

"Günahkarız, hepimiz, bu lanet nekrofili
Biziz, biziz, sen ve ben: Bu genç kızın katili
Gülü yolup severiz, taze yemişi daldan
Koparmaktır kavlimiz, yazılan ilk masaldan
Beri şerik ararız kadim günahımıza
Ancak ölüm lezizdir arsız iştahımıza!
İşte bin yıl saklayıp bağrında tabiatın
Sürdüğü en nadide filizi tüm nebatın
Kırılgan köklerinden hayvan gibi kopardık!
Haydi, kesin matemi, geviş getirin artık!"

Göğe kalktı çenesi titreyen cinnetiyle
"Yerde nasılsa" dedi, "Mutlaka gökte öyle"*
"Demek Allah da ölür, öldüyse sevdiceğim
Yıldızlar solsun madem, soldu benim çiçeğim"
Döndü, taziyeciler kaçırdı gözlerini
Baş önde dinlediler mecnunun sözlerini
"Şeytan haklıydı" dedi, "Kıskandı bizi Tanrı
El erişmez uzağa koydu ki yıldızları
Görüp anlamayalım. Sezip, bilemeyelim
Bir yıldız çaldı benim göğümden bugün, elim
Cehennemden daha boş kaldı iki yanımda
Fakat yeni bir gayız fokurduyor kanımda
Karanlığı seçtim ben. Işık bizi aldatır!
O ipeksi hayali kaç sene saklar hatır?
Göz yumunca düşümde, göz açınca aynada
Kulağımda ipince, uzaktan gelen seda
Bir hayalin peşinde deliremem ben, hayır
Gerçek neyse peşine düşeceğim, dağ bayır
Aşacağım, haydudun inine gireceğim
Yıldız çalan hırsızın izini süreceğim!"

***

Tuhaf sonsuzlukların en tekinsiz rüzgarı
Eserken, beyabanda ölü uzanan Tanrı
Ürperdi son bir defa, sonra kıpırdamadı.
Pul pul döküldü gökten meleklerin kanadı
Varoluş sona erdi, koptu kızıl kıyamet
Dikildi baş ucunda ve haykırdı "Nihayet!
Mekreden ve muntakim yenildi mahlukuna
Tat sen de öz zehrini! Yollan sonsuz uykuna!"
Kaybederken gökyüzü yere doğru irtifa
Işığın ölümünden önce ekvan son defa
Gözleri ilişince bir havf ile yukarı
Cılız fakat hünerli, örümcek parmakları
Levh-i mahfuza son bir satır eklerken gördü:

"Allah'ın kaderini işte bu eller ördü!"

M. Bahadırhan Dinçaslan

*Quod superius sicut inferius.