19 Aralık 2012 Çarşamba

Solarliodh

-Nihil novi sub sole-

Bir tanrının çığlıkları geliyor gün batımından
Ve kuzeyde bir karanlık büyüyor bak telek telek
İşte kuzgun intikamı, işte kılıç çıktı kından
-Bir kadının kahkahası ve ağlayan onca erkek-

Çarmıhında yalnız İsa, ki yetimdi doğuşundan
Çivileri öksüz kalmış satılmış yok pahasına
Bakireye naziresi bir kaltağın fuhuşundan
Ağlar Meryem, fahişenin karışır kahkahasına

Nerde şimdi gel deyince mezardan kalkıp gelenler
Yazıklanır kuytusunda efendisine Lazarus
Rüyalarda yitti cennet ruha kavuştu bedenler
Buzul kokan gerçekliğin hükmünce ebedi kabus

Gün batıyor ve derine gömülüyor sivri mızrak
Ki yetimler yazgılıdır böyle sahipsiz ölmeye
Bize yakın belki ama yarınlar İsa'ya uzak
Başında bir dikenli taç, yaftasında bir kinaye

Bir buseyi kirletmeyi başaran bir şeytanlık ki
Küpe zarar bir sirkedir keskin, acı, haris, kalleş
Yine de sen, güneşe bak, uzak ondan "acep", "belki"
Belki İsa geri gelir, ve mutlaka doğar güneş.

M. Bahadırhan Dinçaslan

Notlar:

İkinci kıtada İsa'nın babasız oluşuna, çivilerle çarmıha gerilişine

Üçüncü kıtada, İsa tarafından ölümden çağrılan Lazarus'a

Dördücü kıtada İsa'ya saplanan mızrağa, başına geçirilen dikenli taca, üzerine dalga geçmek için asılan, "INRI" (Iesus Nazarenus, Rex Iudaeorum. Nasıralı İsa, Yahudilerin Kralı) yazısına

Beşinci kıtada, İsa'nın kimliğini Yahuda'nın, "öpeceğim kişi İsa olacaktır" diyerek önceden haber verdiği Roma askerlerinin önünde İsa'yı öperek açık etmesi ve İsa'ya ihanet etmesine, İsa'nın geri döneceğine dair inanışa

Göndermeler yapılarak İsa'nın ölümü tablosu çizmeye çalıştım. Tabii maksat burada o ölümü anlatmak değil, başka bir şeyi anlatmak: "İsa belki geri gelir, ama güneş mutlaka yarın doğacaktır." cümlesinde gizli.

Tabii, unutmamak lazım, şiirin başlığı İskandinav mitolojisinden. "Solarliodh", güneş şarkısı gibi bir anlama geliyor. Ve girişteki kısa alıntı, İncil'den: "Güneşin altında yeni bir şey yoktur."

Ahenk örgüsünü ödünç almaya çalıştığım şarkı:


11 Aralık 2012 Salı

Maral'ın Öyküsü

"Bu dağlarda maral gezer..."

I.
Dağlardan gök börülerim gökçe göğe ağanda
Kurt kalmamış dağlarıma yağmur munis yağanda
Ve salanda davarını zağarsız düze çoban*
Dertsiz çıkanda geceden sakin gündüze çoban
Köylülere felah geldi derler, muradı oldu:
En çakırca börülerin alev nazarı soldu.
"Tehlikesiz şimdi dağlar gezelim dolaşalım
Zirveleri mülk edinip keyifle paylaşalım
O dağ senin, bu dağ benim, bizim gayrı buralar
Kız kızan keyiflerince gelip çadır kuralar
Börüleri biz kaçırdık, hakkımızdır bu neşe
Şimdi kaldırsak yeridir kadehleri güneşe
Ve kutlasak adam yiyen kurtların yitişini
Silsek gerek aklımızdan canavarın dişini
Ne bir pençe kuzumuzu elimizden almaya
Ne bir ağız kursaklardan rızkımızı çalmaya
Minnet eder bize kuşlar, boz tavşanlar, marallar
Börülerin ettiğini etmez bize çakallar!"

II.
Börülerin akbilgesi kocamış bir beyaz kurt
Dışından: Bir çolak pençe ve bir çift çökmüş avurt
İçinden: Yalaz yalaz bir öfkenin alevleri
Sanki ölü her parçası, yalnız gözleri diri
Döndü vakarla yanına toplanmış sürüsüne:
"Leş yemek hiç yakışır mı göklerin börüsüne?
Bu dağların adamları nefes alsa da ölü
Hepsinin ruhu tamunun en dibine gömülü
Biz ki payımızı aldık Tanrı'nın üleşinden
Koştuysak; yalnız en gökçe maralların peşinden
Biz onların kaderiydik onlar bize layıktı
Ama adamlar onları tuttu kafese tıktı
Dilendik bizi sureti üzre kılan Tanrı'dan
Öcümüzü, ve bürüdü o dem gözümüzü kan
Maralların hakkı için adam yedik, can aldık
En körpecik kuzuları hışımla yere çaldık
Evlatlarım, yazık artık değmiyor buna bile
Şeref yoksunu insanlar... Mücadele nafile
Maralların kafeslere tıkıldığı dünyada
Lüzum yok ak zirvelerde özgür dolaşan kurda
Anlamayacaklar bizi, korkacaklar, soracak
İnsan yavruları: 'anne, neden açtığın kucak
Böyle merhametli bana, ama kurtlar pek yavuz?
Neden hepimiz sinerek kurtlardan korkuyoruz?'
Cevap verecek anneler: 'Kurtlar kıskandı bizi
Ellerinden gelse yakıp yıkarlar evimizi
Bahçede maral kafeste kuşumuz var, mutluyuz
Çiçeklerimiz nizami, yarından umutluyuz
Kurtlar dağlarda pek çetin kışlarla boğuşmaktan
Haset duymuş bu huzura, bu yüzdendir hepsi kan
Kokusundan hoşlanırlar, rengine bayılırlar
Sabret oğlum! Gün gelecek bizim olacak kırlar!'
Evlatlarım, bu olacak, yenileceğiz, bari
Hakkını verelim acun yaratılandan beri
Leke sürdürmediğimiz börülük şerefine
İlk gelen bizdik giden de ilk biz olalım yine
Yenilmedik, biz tiksindik, cehde gerek yok artık
Bu dağların adamına ancak çakallar layık!"

III.
O dağ senin, bu yar benim, pek şen gezerdi maral
O en latif manzarayı süsle bezerdi maral
Ne bir kement boğazında, ne pâyinde bukağı
En zarifinden bir hızla yakın edip uzağı
Pınarlardan su içerdi koyaklarda yatardı
Bir gece dört tarafını çirkin adamlar sardı
Maralı tutsak ettiler bir bahçeye koydular
O gamdan boynu büküktü, aldırmayıp, doydular
Seyrine hoş endamının, letafetinin; sonra
Unuttular maralı tutsalıklığında, sıra
Çünkü gelmişti pek mühim meselelere şimdi
Her gün bambaşka bir zevkten kam almak: bu mühimdi
Ve ay maral, gökçe maral bir zaman yalnız kaldı
Ve bir gün gözünü açtı, gördü: bu bir çakaldı
Gelmişti sinsice bahçe duvarının yanına
Ki kıysın gökçe maralın o kıymetsiz canına
Maral düşündü: "Ben ki bu dağların maralıyım
Çakala mı düşer payım, meğer ki yaralıyım?
Ancak bir kurdun düşüdür benim tadıma bakmak
Dirilmek vaktidir şimdi" dedi, ve çakmak çakmak
Gözleriyle bir sıçradı aştı bahçe çitini
Bir bakışıyla yıldırıp köyün bekçi itini
Hışımla azmetti yeşil bildiği o dağlara
Ve gördüğüyle dağlandı bir kez daha o yara:
Kurtlar gitmişti, dağların yeni sahibi insan
Bırakmıştı pisliğinden dağlara da bir nişan:
Yığılmıştı göğe doğru üstü üstüne taşlar
Her yer ev olmuştu artık, çoktan ölmüştü kuşlar
Pek kıymetli bir icattı insanoğluna "şehir"
İnsanlığın ilacıydı, gökçe marala zehir...

IV.
Bir sabah gazeteleri karıştırırken, gördüm
Boğazımda bir hıçkırık ve dilim düğüm düğüm
Başlık: "Şehirde bir maral" ve fotoğraf: "bulundu
Taş gibi katı, buz gibi ölü. Haberi sundu
Bu sabah da size mutad üzere gazeteniz
Kar yağışı bekleniyor. Lütfen dikkat ediniz"
Maralım! Maral, ay maral böyle mi ölecektin?
Sen ki düşlerimde açan en nadide çiçektin!
Ve düşündüm: umrum değil güvendeyse sürüler
Koşmuyorsa marallarla dağlarımda börüler...
Edemeyeceğim artık ölmek arzumu tehir:
Gidiyorum ey insanlar! Sizin olsun bu şehir!

M. Bahadırhan Dinçaslan

*Zağarsız davar salan çoban: Faruk Nafiz'in bir şiirine gönderme. Ölen bir kurdu anlatan Faruk Nafiz, der ki;

"At, çoban, postunu omuzlarına,
Koy artık meydana bütün varını:
Ya çıkar, ya çıkmaz o kurt yârına,
Yaylaya zağarsız sal davarını."


Bir maralın ve atalar efsanelerinde dinlediğim börülerin ilhamıyla,
2012

7 Aralık 2012 Cuma

Türkmence

-Kelebek ok yay almış ava şikara çıkmış
Donuzları korkudur ayuları koçmağa-

Kaygusuz

Türkmence

Menem kırk kara içre birce akı seçmeğe
Menem kışın çatında göyce çiçek açmağa

Hele bak yiğitlerim pusatlanmış bilenmiş
Can atıyor her biri uçmağ içre uçmağa

Her birine karındaş, ata ve oğul menem
Yolakta yoldaş menem ağca kımız içmeğe

Buyruk buysa Tanrı'dan adı görklü atadan
Acundan çadır derip yücelere göçmeğe

Anam sütünden bulak kızıl kanımsa vergi
Çağın fağfurlarına ilkin menem saçmağa

Yolum üzre dağ tuzak yelden demirden pusu
Menim dişim tırnağım dağda geçit açmağa

Sırtlanan menem omzum üste acunun yükün
Yazgının gücü yetmez mene göynek biçmeğe

Gök girsin kızıl çıksın ölümü elimdendir
Anadan bir gardaşım davranırsa kaçmağa

Gözle Batır, kelebek ok yay almış avdadır
Donuzları korkudur ayuları koçmağa

M. Bahadırhan Dinçaslan

Kaygusuz Abdal

Kaplu kaplu bağalar kanatlanmış uçmağa
Kertenkele derilmiş diler Kırım geçmeğe

Kelebek ok yay almış ava şikâra çıkmış
Donuzları korkudur ayuları koçmağa

Ergene’nin köprüsü susuzluktan bunalmış
Edirne minaresi eğilmiş su içmeğe

Kazzâza balta koydum çervişin deremezem
Çuval çayırda gezer seğirdüben kaçmağa

Allah’ımın dağında üç bin balık kışlamış
Susuzluktan bunalmış kanlı ister göçmeğe

Leylek koduk doğurmuş ovada zurna çalar
Balık kavağa çıkmış söğüt dalın biçmeğe

Kelebek buğday ekmiş Manisa ovasına
Sivrisinek derilmiş ırgad olup biçmeğe

Bir sinek bir devenin çekmiş budun koparmış
Salınuban seğirdir bir yâr ister koçmağa

Bir aksacık karınca kırk batman tuz yüklenmiş
Gâh yorgalar gâh seker şehre gider satmağa

Donuz düğün eylemiş ayuya kızın vermiş
Maymun sındı getirmiş kaftan gömlek biçmeğe

Deve hamama girmiş dana dellâklık eder
Su sığrı natır olmuş növbet ister çıkmağa

Kaygusuz’un sözleri Hindistan’ın kozları
Bunca yalan söyledin girer misin uçmağa.

Kaygusuz Abdal

2 Aralık 2012 Pazar

Gotik VI


-Mehmet Berk Yaltırık'a ithaf olunur-

"İki yitik hasret, iki parça can"
Ahmed Arif

Gotik VI: Ölü Şehirde İki Can

-Amma şehrayinler derdin unutulmayacak-
Attila İlhan


Bir eskimo sakalında buza kesmiş gözyaşı
Ve bir şaman duasının en zayıf yankısıdır
İki kılıç artığının ölüm kalım savaşı
Ve bir çift sarhoş levendin lodosa şarkısıdır:

Kubbeler göğe nazire minareler kibirli
Bir şehir ki küfe kesmiş tapınakları bile
Sudan hayır gelmez eller tanrıya kalkar kirli
Her meskunu Ebu Leheb - her ibadet nafile

Sütun sütun tiranların kemikleri sapsarı
Yarı yarıya toprağa gömülmüş boş kaburga
Ebabillere müstehak Ebreheler diyarı
Tünek etmiş leş kokulu kemik mabedi karga

Ve mezarlık, o allahsız minarelere inat
Tevazu timsali eğik başlı balballar munis
Ve çok uzun bir ölüme gömülürken kainat
Dirilen ihtiyar toprak: sabırsız ve muhteris

Kımıl kımıl toprak canlı ve ölü taşla mermer
Ustası yasını tutsun: kaskatı taş yığını!
Ve bir intikam yemini yeraltından münevver
İşte insan! Hatırlıyor yine insanlığını!

En korkunç tebessüm çökmüş sipsivri dişlerine
İşte diriliyor imam papaz koluna girmiş
Yalnız bizim varlığımız gelmiyor işlerine
İzle dostum: Herkes bize bakışını çevirmiş

Şimdi dağlar çökse gerek ve yıkılsa semamız
Alsa gerektir hayfını mermerden bakir toprak
Ne tuğrullar ne ankalar yağmalı gökten bir hız
Kâr etmemeli devranın ağza kurduğu tuzak

Dostum izle: Dizginleri salmaya bu son ılgar
Ve bu sadaktaki son ok gökyüzüne nişane
Bu izlediğin Ragnarok ve sen de bir Einherjar
Ur ha! İşte "buna kavga derler bey ne, paşa ne?"*

Davran dostum dem bu demdir kan borcu ödenmeli
Mühim değil tarafımız, cehdin kimin kârına
Bir erkek gibi karşıla şimdi kancık eceli
Değil mi ki yaşıyoruz bir ağıt hatırına?

M. Bahadırhan Dinçaslan

Ragnarok: İskandinav Mitolojisinde kıyamet
Einherjar: İskandinav Mitolojisinde "yalnız savaşçı", Odin'in ordusundaki askerler
"Buna kavga derler bey ne paşa ne": Köroğlu'na ait bir dize

4 Kasım 2012 Pazar

Gelim

"Sen yatıp cenneti röyada görende geceler
Men de cennette guş olam ki ol röyaye gelim"
Şehriyar

Gelim dilber bende yitip izin ver sana gelim
Bûs-u rahmet-feşanından bağışla cana gelim

Kıl beni ol rütbe şeyda ki şair maceramı
Anamasın çün ne dile ne de lisana gelim

Tayy-ı kevn u mekan eyler şeş cihetten hoş sadan
Yer mi gök mü kuyun nice söyle ne yana gelim?

Beyan-ı sırr-ı dil eyle bir arz-ı endam eyle
Nail olam ol muştuya görem imana gelim

Lebim muhacir gerdanın bûs be bûs arz-ı mevud
Gurbetime bir Musa sal uyam vatana gelim

Çün aldın bezm-i elestte can u dilden peymanım
"Külli atin karîb" gülüm bekle yarına gelim

M. Bahadırhan Dinçaslan

*Külli atin karib: Bütün gelecekler yakındır.

24 Ağustos 2012 Cuma

İstanbul Sokakları




Acûze! Küf kokuyor
Tenin, ruhun, nefesin
Benim içimde bir ben
Ve senin içinde sen
Elim gergef dokuyor
Hiçlik içre git ve gel
Arıyorum beyhude
O şehri ki asude
Sevgilim kadar güzel
Yok musun ki..? Nerdesin?

Acûze! Çirkinliğin
Bit pire şehrayini
Zıp zıp veba ve tifo
Behey Matmazel Fofo!*
Çirkinlerin çirkini!
Sapsarı gelinliğin
Ve yeşil tırnakların
Kel kafan ve üç beş tel
Gel ey, zifafı ecel
Kovacaksam da yarın
Gireceğim koynuna:
Batağa batmış suna
Sığıra yem olmuş gül...

Sen sokak kadını ve
Sokakların bir kadın
Gece itlerle yatmış
Boyalarla kapatmış
Mosmor çürüklerini
Gözünün sürmesi kül
Sırtında yama yama
Kimden çalınmış ipek?
Ve ipeğe dadanmış
Kımıl kımıl bir güve
Tamu kaçkını albız
Gelip sızan rüyama:
Ey şeytana adanmış
Karanlık tohumu kız
Göz çukuru haşerat
Göğüs kafesi lağım!
Bugün senin safahat!
Gel, senin olacağım...
Gel haydi, dişi köpek!


İstanbul, ey İstanbul
Sür keyfince saltanat!
Dudaklarınla çürüt
Yanakta çocukluğu
Ve ellerin koymasın
Okşadığı yerde can
Ey binbir suret çıyan!
Kimsecikler duymasın
Geç ırza usul usul
Şehvetinle yan ve tüt
Göğe ağ buğu buğu
Ve kapat ufukları
Sal artık küflerinden
Beslenen çocukları
Kaygan ıslak solucan!
Küf kokuyor aşiyan!
Küf kokuyor, derinden!

Güzel değilsin ulan!
Sade bir müptezelsin
Kim bilir kimin malı
Tek; benim olmamalı!
Yedi kıvrımlı yılan!
Sen bin yıllık fahişe
Bir ıslak cigaralık
Ve bir kaç kırık şişe
Senin olsun sermayen
Gidiyorum çünkü ben
Tanıdım, bildim seni
Son buldu maskaralık
Ey necaset madeni!
Ey dev gölgeli cüce
Güzellikse, sadece
Elinde benim elim
Yollarında sevgilim
Yürüdükçe güzelsin.

M. Bahadırhan Dinçaslan

"Gotik" serisi şiirlerinin devamı; "ruh"u ölmüş ancak yaşamaya devam eden "undead" bir dişiye benzettiğim İstanbul'un gözümde aldığı haldir.

*Matmazel Fofo: Necip Fazıl'ın bir hikayesinde, yaşlı, çirkin karakter.

20 Ağustos 2012 Pazartesi

Temple of the King Türkçe Çeviri

Tilki yılında bir gün
Unutulmaz bir an çattı
Yükselen güneşin güçlü delikanlısı
Koca kara çanın çınladığını duyunca

Tilki yılında bir gün
Çan çınlamaya başladığında
Zamanı gelip çattı demekti
Birinin
Kralın mabedine gitmesinin.

İşte çemberin tam ortasında dikiliyor
Aranıyor, bakınıyor
Titrek elinin bir dokunuşuyla
Cevap bulunacak

İhtiyar şarkı söylerken gün ışığı oyalanıyor:
'Gökler bana yardım edin!'
Derken binlerce kanadın hücumu gibi
Gün ışığı üzerinde ışıldadı
Ve gün, yeni başlamıştı...

Tilki yılında bir gün
Unutulmaz bir an çattı
Yükselen güneşin güçlü delikanlısı
Koca kara çanın çınladığını duyunca

Tilki yılında bir gün
Çan çınlamaya başladığında
Zamanı gelip çattı demekti
Birinin
Kralın mabedine gitmesinin.

İşte insanların arasında
Dikiliyor bir başına
Görüyor, hissediyor
Güçlü sağ elinin bir savruluşuyla
Gitti
Kralın mabedine

Çemberin uzağında, dünyanın kenarında
Ümid ediyor, merak ediyor
Duyduğu hikayeleri anımsıyor
Başına gelecekler hakkında

Orada çemberin ortasında yatıyor
'Gökler bana yardım edin!'
Şimdi biliyor herkes, gözlerindeki ışıltıdan
Cevabın bulunduğunu

Çemberin içinde insanlarla birlikte tekrar
Dikiliyor
Bahşederek, hissederek
Güçlü sağ elinin tek dokunuşuyla
Onlar da tanıyorlar artık
Kralı ve mabedini.

M. Bahadırhan Dinçaslan
Çevirinin edebi eksikliği için affınıza sığınırım. "Heaven help me" cümlesini "Gökler bana yardım edin" şeklinde çevirmeyi tercih ettim, mitoloji ve dinler tarihine olan ilgim ve bu konular hakkımdaki bilgilerim ışığında.

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Ayağa Kalk Macar

Macar Şair Sandor Petöfi'den (N.Y. Gençosmanoğlu'nun "Petöfi seni dinliyorum..." şiirinden hatırlayanlar olacaktır.), "Ayağa kalk, Macar!"

Ayağa kalk, Macar, vatan çağırıyor
Kaderin "ya şimdi ya hiç" dediği çağdır şimdi
Köle olarak mı yaşayalım, özgür adamlar olarak mı?
Mesele bu! Seç neye "amin" diyeceğini
Ey Macar Tanrısı!
Andımız sanadır
Andımız sana - Bizler
Köle olmayacağız artık!

Şimdiye kadar kölelik ettiğimizden
Atalarımız höyüklerinde lanetleniyor!
Onlar ki, özgür yaşadılar ve öldüler
Esaret altında uyuyamazlar
Ey Macar Tanrısı!
Andımız sanadır
Andımız sana - Bizler
Köle olmayacağız artık!

Bir korkak ve aciz bir piçtir
Sancağı kaldırmaya çekinen
Her kimse, zavallı hayatını
Vatanın kutsal şerefinden aziz tutan
Ey Macar Tanrısı!
Andımız sanadır
Andımız sana - Bizler
Köle olmayacağız artık!

Kılıçlar: zincirlerden ve prangalardan parlak!
Ki er kişinin kolu kılıca layıktır, zincire değil
Yazık ki, zincir ve kelepçe var bileklerimizde, kılıç değil
Kılıçlar! Parçalayın lanet kelepçeleri!
Ey Macar Tanrısı!
Andımız sanadır
Andımız sana - Bizler
Köle olmayacağız artık!

Öyküler Macar'ın adını anacak
Eski şanımıza yaraşır öyküler!
Asırlardır üzerimize sinmiş utancı
Derimizden soyar gibi temizlemeliyiz
Ey Macar Tanrısı!
Andımız sanadır
Andımız sana - Bizler
Köle olmayacağız artık!

Höyüklerimiz yükseldiğinde boz toprakta
Torunlarımız diz çöküp dua edecekler
Kutsayan sözlerle anarken
Ululanmış adlarımız göğe ağacak
Ey Macar Tanrısı!
Andımız sanadır
Andımız sana - Bizler
Köle olmayacağız artık!

Çevirinin "edebi" yönden eksikliği için affınıza sığınırım.

Siyah Beyaz Güzelleme

-Hakan İlhan Kurt'a sevgilerle-

İmbik imbik bir ıtır zamanın süzeğinden
Süzülür gözlerimden içeri siyah beyaz...
Nakış nakış bir muştu Türk'ün geleceğinden
Ufku ebem kuşağı, gözleri siyah beyaz...

Işığı, tozlu rafta unutulmuş çerağdan
Azad olmuşçasına küf kokulu bir bağdan
Bir fotoğraf parçası, yitip gitmiş bir çağdan
Yürür, cümbüş içinde, ileri, siyah beyaz...

Alnım ak, gözüm kara, ışığı yayan benim
Akımdan ve karamdan, renkleri soyan benim
Tezatın sentezinde taraf benim, yan benim
"Bir tarafım rengârenk, diğeri siyah beyaz..."*

M. Bahadırhan Dinçaslan

*Bu son dize, Hakan İlhan Kurt'a aittir.

7 Temmuz 2012 Cumartesi

Ağlayan Kız

Bir tanrıysa yaşa boğan bu çekingen gözleri
Benim bugün tanrıların en amansız münkiri
Bu kızı ağlatan Tanrı! Sen de bu yaşta boğul!

Atamadığım bir yumruk boğazımda kördüğüm
Yeter bu kızı dünyada ağlıyorken gördüğüm
Pervam mı var cehennemden dünyam som yalaz pul pul!

Ah o dilsiz kız çocuğu ah o utangaç yetim
Göz yaşları -ben buz gibi çatlarken sicim sicim-
Düştüğü yere kardelen bıraktı usul usul...

M. Bahadırhan Dinçaslan

26 Haziran 2012 Salı

Cennetin Krallığı

Hangi zındığın mabedi tepemde kubbe kubbe
Hangi iblisin gayyası bu düştüğüm kör kuyu?
Piçlik tohumu haşerat milyonla piçe gebe
Gözlerimde kurtçukları kemiriyor uykuyu

Kinine iman ettiğim bir tanrının öfkesi
Sarmış ufku kanat kanat kargalarla intikam
Küf kokulu bir firavun boza kesmiş ülkesi
En bakire hevesleri öğütüyor her ehram

Işık! Işık bir şarlatan fersah fersah öteden
Göz kırpıyor "buradayım" diyor ve kandırıyor
Bir tezgahta peydahlanmış bir arz dolusu lümpen
Öz çürümüş her şey başka bir şeyi andırıyor

Duman kesif koku fena dört yanım yangın yeri
Tırnaklarımı söküyor parmak ucumda kurum
Bırak lanetlesin beni kahrımın bekçileri*
Kadınım aç kollarını sana sığınıyorum

M. Bahadırhan Dinçaslan

*"Kaçıştan rahatsız olanlar sadece gardiyanlardır."
Tolkien

22 Mayıs 2012 Salı

Vatan Gibi Kadın

İçimde bir Genç Osman'a kıydı bu kahpe felek,
Bir yerimde bir İstanbul Mustafa'ya ağlıyor...
Pençesinde bir beyhude ümidin,tükenerek
Hevesim Cem Sultan olmuş kafire bel bağlıyor...

Sensiz sahipsizim gülüm Kerkük gibi öksüzüm
Kerbela'da Hüseyin'im, mancınıkta İbrahim...
Peşindeyim,yürüdükçe dağa dönüyor düzüm
Sen ki Şirin'den şirinsin ben ki Ferhat değilim!

Bakü'ye moskof tankları girercesine girdin
Çıksan da silinmeyecek kalbimden kanlı izin.
Sen,bayraktın! Boş toprağı yurt eder,can verirdin
Bak,getirdim selamını sana Karadeniz'in...

Ey düşümde Ayasofya gibi beliren kadın
Aşkım baki kalır yine; kubbe çöker,taş erir
Ne zaman ki tespih gibi nabzımda vuran adın
Silinir kalbimden; o dem Kerkük bir kürt şehridir!

M. Bahadırhan Dinçaslan

-bir kaç yıl sonra hatırladığım bir şiirim...-

20 Mayıs 2012 Pazar

Gotik V

"Ölüler bağrıyor mezarlarından;
Yolcular, oturun taşlarımızda!
Onları deviren biziz toprağa,
Biz attık onları böyle ayağa;
Sakın atlamayın kenarlarından!
Ölüler bağırıyor mezarlarından..."
Necip Fazıl Kısakürek


-Türk Ocağı Mezarlığında, yağmurlu bir akşam-

Islak mezar taşlarından dinlediğim musiki
En rahatsız dokusuyla gri-gotik serencâm
Bu akşam bir yeniçağdır şahit olduğum belki-
Belki gökten rahmet değil kindir yağan bu akşam

Bak ölüler uyanıyor - uyusun yaşayanlar
Dinle küt küt nabız sesi, kemik sesi toprakta
Bürünürken tek tek cisme en adsız hezeyanlar
Taşlardan ismi silinen ölüler uyanmakta...

İşte doğa doğuruyor: ölüler ışkın ışkın
Baş baş tomurcuk toprakta sarıklılar, fesliler
Sanki tadıp şehvetini karşı konmaz bir aşkın
Kafesinden azad olmuş kuş gibi hevesliler

...

Yazık... Yeni bir çağ değil bin yıllık mutad imiş
Bakma oynaştıklarına hepsi yine gömülü
Silik adlarını tekrar kazıdılar, meneviş
Bitti ve girdi mezara, uyur gibi, her ölü...

M. Bahadırhan Dinçaslan

8 Mayıs 2012 Salı

Olam e son arebil des

"Do they only stand
By ignorance, is that their happy state,
The proof of their obedience and their faith?"

John Milton


Zincire vur beni tanrım uğursuzum hırsızım
Gözbebeğimin ardına gizledim hakikâti
Nabzım küt küt günâh vurur cehennem kokar ağzım
Karanlık mazîmin dölü gebe kaldığım âtî

Kırk çapulun bakiyesi damarlarımda günâh
Bakir maviler belası sarının tohumuyum
Kendi yavrusunu boğan bir çakal kadar küstâh
En cüretkâr sorgu bende: "Tanrı mıyım, kul muyum?"

Ki aldığım nefes haram nefes versem cinâyet
En çamurlu yağmurların asidi ciğerimden
En utanmaz nâziremdir yükselen âyet âyet
En karanlık bulutlara sızan gölge terimden

Benim, benim en sebepsiz korkuların kaynağı!
Gece düşlerine girip çocukları korkutan
En itiraf edilemez tutkuların tutsağı
Ve iftihâr ediyorum annem ağlarken: "Utan!"

Bir gülüş, bir gülüş için sonsuza dek ağlamak
Bir günlük sefaya sattım sonsuz saltanatımı*
Şimdi ufukta ricât var sinmiş, yılmış ve korkak
Melül melül bekliyorum eyerledim atımı

M. Bahadırhan Dinçaslan

*"A horse! A horse! My kingdom for a horse!"

Shakespeare

23 Nisan 2012 Pazartesi

Barbar II

Bir anneydi seni doğuran kadın
Beni bir kartaldı gökten getiren
Sen doğunca içli içli ağladın
Babamdan ulumak öğrenirken ben

Senin beşiğine çiçek taktılar
Ben kemik dişledim bir boğuk inde
Gece etrafında tütsü yaktılar
Kan kokluyordum ben doğu yelinde

Oynarken oyuncak bebeklerinle
Ben yavru boğmayı öğreniyordum
Sen nasıl ahuysan o gözlerinle
Günahkâr pençemle ben de bir kurdum.

...

Şimdi bu beyazlar içinde tenin
Mehtaba sarılmış sabah güneşi
Bir put gibi kıpırtısız bedenin-
Gözlerinde bir ilkbahar tepreşi

Yazgım kızıl ve siyaha boyanmış
Sarıya ve boza tutsak gözlerim
Karşımda bir peri kızı uyanmış
Albız alsın beni... Gene izlerim!

Bu ebemkuşağı bezeli tutku
Tamu kılsın varsın, son durağımı
Girerse bir daha gözüme uyku
And olsun, tadayım öz bıçağımı!

Boz ufkuma açan bu kır çiçeği
Kıpkızıl kanımla sulansa değer!
Acunu yakayım benden dileği
Şanına bir nice kurbansa eğer!

Bozkır çocuğuyum mayam çelikten
Bir kavi, teprenmez, yılmaz palayım
Sallansın o kırk beş görklü belikten
Çıkayım göklerden yıldız çalayım

Ey baharın kızı! Ey kutlu ece!
Can vermek sendendir, can almak benden!
Saltanatın keyfin sen sür gönlünce
Kapında fedain olacağım ben!

Görkemine gölge eden gözleri
Oklarımla bir bir avlayacağım
Gece uluyacak ve gündüzleri
Kapında gelene havlayacağım

Atım ki bastığı yerde ot bitmez
Olmadığın yere dert taşıyacak
Akın akın bir yıldırım gibi tez
Otağına ganimet taşıyacak

Yedi iklimin değerli taşları
Tek, görküne remz olsun kucağında
Ağlattığım anaların yaşları
Gülüş olup çağlasın dudağında...

M. Bahadırhan Dinçaslan

19 Nisan 2012 Perşembe

Düşüptür - Nazire

"Dedim, belki yar bu yana düşüptür."
Sümmanî


Ey efendim derdim sana söyleyim
Bir özge dert cism û cana düşüptür
Yalnız sana sırrımı faş eyleyim
Yâddan yana can amana düşüptür

Desem yâda anlamaz mı kınar mı
Hak her kulu bencileyin sınar mı
Akar gözüm yaşı çağlar pınar mı
Kûyuma gelen ummâna düşüptür

Gül yüzünü eyle izhar, nerdesin?
Demdir, aç ey gül-i bî-hâr, nerdesin?
Eser nesim-i nevbahar, nerdesin?
Gel ey üç cemre cihana düşüptür

Sen gelende vuslat olur toy olur
Bir olanda behişt bize cây olur
Kavl-i ezel güzellere huy olur
Gelme işve dilberâna düşüptür

Ben gelem ki felahım yanındandır
Saltanatın aşıklar canındandır
Kerem eyle sultanım şanındandır
Affet gönlüm hüsn-ü zana düşüptür

Azığım derd edip vurdum yollara
Kafiristan içre oldum avârâ
Seçilmez ki, zülüf kara, yol kara
Derdin en müşkülü bana düşüptür

Çöle döndü ummân sanıp yüzdüğüm
Ufuklardan hasretini süzdüğüm
Kervan edip yollarına düzdüğüm
Aşkın yolu senden yana düşüptür

Yedi iklimin pâyimde türâbı
Yatsam düşü, gözüm açsam serâbı...
Vuruptur serime aşkın şarabı
Cürâsından ruh divana düşüptür

Baş üstedir cefân şuh-u nazende
Ko tâkât kalmasın can û bedende
Hak ezelden mülkü taksim edende
Benim olan varım sana düşüptür

Düşte görüp pâyine yüz süreli
Ne akîlem sultanım ya hod deli
Senden başka gönlümün bir emeli
Varsa bile hep nisyana düşüptür

Tığ-ı hükmü kından sıyıran Tanrı
Daim özgeleri kayıran Tanrı
Beni sevdiğimden ayıran Tanrı
Buğz etme ki kalp isyana düşüptür...

M. Bahadırhan Dinçaslan

26 Mart 2012 Pazartesi

Koca Adam - Duran Dinçaslan

Koca Adam

-Babam Duran Dinçaslan'a-

Zamanı Tanrı mı yaşar kul mu çeker kahrını*
Yüklen behey koca adam, atan koca sen koca**
Çekik gözlerinle avla ufuklardan yarını
Beş bin yıl beş beyaz telde bıyığından sarkınca

Kaç kışın hatırasıdır alnında pençe izi
Gözlerinde bu parıltı hangi bahara muştu?
Kovaladın beş bin yıldır ahu gibi denizi
Gül ey bak gözünden aktı dudağına kavuştu

Koca adam! Bir çift serçe ellerin titreşiyor
Koca adam! Bir ak sungur yüreğin kavi polat
Kolların mukaddes gökte Tanrıyla güreşiyor
Ayakların birer balbal çığa depreme inat

Şimdi uyu koca adam bir serin su başında
Sil derdini bir gecede beş bin yılın yükünün
Ninnindir, dinle nağmesin oğluna beş yaşında
Tanrıdağ'dan nefeslerle öğrettiğin türkünün!

M. Bahadırhan Dinçaslan

*"Zamanı Tanrı yaşar, insanoğlu hep ölmek için türemiş." Orhun Abidelerinden
**Babamın atası, dedemin adı "Koca"dır, Türkmen kocası, Avşar ulusu dedemin adı.

O zamanlar cezaevinde bulunan babama gönderdiğim mektuptur.

15 Mart 2012 Perşembe

Barbar

Yüreğim doğduğum bozkırdan yanık
Ciğerim geçtiğim çöllerden susuz
Roma'nın yolları uzun, dolaşık
Üstünde ben ıssız, ben aç, uykusuz

-Yükseliyor önümde kubbe kubbe
Sütunlarda zerafetin titriyor
Yaşın yaşın bir ihtiyar rahibe
Tapınağa haberim getiriyor-

Bu gece bu şehre saldığım korku
Sarının yeşilden intikamıdır
Gözlerime haram ettiğim uyku-
Al ipek döşekler serencamıdır

Sana bozkırımdan bir avuç ateş
Göklerimden bir ay, yıldız getirdim
Senin'çin bir adak diledi güneş
En munis köylerin kanına girdim

Süzdüm döktüğüm kan pınarlarından
Ahengini en içli şiirlerin
Gül deşirdim sana mezarlarından
Haritadan sildiğim şehirlerin...

Sana çelenk örülmeyen bağların
Zehir olup karıştım sularına
Sana yolumu bağlayan ağların
Direndim amansız pusularına

Ey kafir Tanrıça! Ey kutlu erek!
Roma senin gözlerinden akıyor...
Suçum yok, ne yapsam, etsem; giderek
Benim tüm yollarım sana çıkıyor...

M. Bahadırhan Dinçaslan

4 Mart 2012 Pazar

Türkçü Destan

"Derviş Paşa gayri kına yakınsın
Böbürlenip dört bir yana bakınsın
Amma bizden gece gündüz sakınsın
Öc alırız ilk fırsatı bulanda!"

Dadaloğlu

Türkçü Destan: Türkistan Ağıdı

Beşbin yıllık bıyığımda kıvrım kıvrım bir tetik
Şakaklarımdan süzülen bir tutam ittihatçı
Kırkdört çatallı bir şimşek göğsümde elektrik
Ben titrerim... Sarsar yurdu dalga dalga bir artçı

Dokuz dallı ağaçtan ben kopan taze bir yaprak
Bahtım tan bağışı bozkır yellerine emanet
Doğu yelinin amansız cezbine kapılarak
Uçarken çok uzak bana, ölüm, teslim, esaret

Atalarım çağırıyor! Kür Şad gözler yolumu
Dağda kurt ulumalarında cıvıl cıvıl kuş sesi
Selamlıyorum gökte bin yıl sonraki oğlumu
Gözlerimde kızlarımın bakir gülümsemesi

Hangi buluttan düştüyse tohumum anayurda
Onun gözyaşıdır şimdi saçlarımdan damlayan
Kükre, gürlesin kasırgan tek beni de savur da
Kurbanın ben olayım hey! Anamın yurdu, uyan!

Bu gece darağacımı sulayan titrek yağmur
Mavi yeşil bezemeli ülkemin sarısını
Nöbet tutan balballarım başımda dik ve mağrur
Dinlemeli kamlarımın şükür yakarısını

Türkistan sana bir avuç ateş çaldım tamudan
Tütsün diye ocakların tanrılarla döğüştüm!
Şimdi benek benek ışık dolsun göğün Türkistan
Borcum yaşamaktı ama bağışla beni, düştüm!

M. Bahadırhan Dinçaslan

Kalbi Türklük için çarparken zindana atılan, işkenceye uğrayan, öldürülen, çocuğundan, anasından, atasından ayrı koyulan, sürülen; zulme uğrayan bütün Türkçüler adına, Enver Paşa'ya ağıttır. Bugün devir Derviş Paşa'nın devriyse de, yarın Dadaloğlu'nun öcü alınacak. "Yeşermesi ektiğimiz tohumun haktır / İşte o gün ruhlarımız şad olacaktır!"

Töre Dergisi'nde yayımlanmıştır.

1 Şubat 2012 Çarşamba

Pencere

"eğer bulabilirsen ölü bir kar getir"
Attilâ İlhan

-Sokakta kar inatçı bir buzul kadar eski-
Süzülen her tanede sanki sen düşüyorsun
Sana hangi Şubat'ın soluğu dokundu ki
Soban, odan, yüreğin sıcak, sen üşüyorsun...

Bir silik yara izi kar getiren ufukta
Bakışının özlemle meçhule bıraktığı
İçli titremesinden saçakların soğukta
Belli; pervazdan değil gözlerinden aktığı...

Belki soğuk değildir ölüm, ama bu soğuk
Şairin aradığı karlardan daha ölgün
Kadın yeter, ağlama, can çekişiyor ufuk
Birer melek naaşı - karları sen öldürdün!

İzledikçe elemle, bakışların buğulu
Sen o Balkan şehrinin kıvrılan yollarını
Ülkeme karlar yağar hınç dolu, ölüm dolu
Hangi Şubat'a açar penceren kollarını?

M. Bahadırhan Dinçaslan

Meraklısına not:

Bir Balkan şehrinde(gerçi tam anlamıyla bir Balkan şehri değil ama, olsun. Bir zaman Osmanlı bayrağı dalgalanmış bütün Avrupa toprakları biraz Balkan benim için) pencereden karları izleyen sevgili, Balkanlardan gelen soğuk hava dalgası ve Attilâ İlhan'ın müthiş dizesi...

15 Ocak 2012 Pazar

Kurtar Beni

Sol omzum kuzgun yuvası sağ omzumda tuğrul var
Bir beyaz kazın göğsünden kopup düştüm cihana*
Ah açsam kanatlarımı bu gökyüzü bana dar
Kadın, sar yaralarımı uçmağa uçacağım
Ufkun ötesine geçip ufuklar açacağım
En şifalı buselerden süz de kudret ver bana

Kadın, bedenim çok zayıf içimde her şey yarım
Kaldır beni ki taşısın en güzel yarınlara
Bütün insanlığı alıp üstüne kanatlarım
Bir onulmaz derde düştüm ki dermanı sendedir
Benim ve tüm insanlığın imtihanı sendedir
Dirilt beni... Ve salıver beni tekrar bozkıra

İşte o dem kanatlarım bir rüzgarı tetikler
Ki ataların nefesi karışır kasırgama
Haydi, Tanrıdağları'nda kutlu Şad bizi bekler
Yumruğumu sıkabilsem çökertirim surları
Bir doğrulsam yeşillenir yurduma çöken sarı
El ver... Umut tohumları ekeceğim tarlama

Sağalt beni, atam gibi dermeye at salayım
Bin diyarın çiçeğini... Süslemeye bahçeni
Sev beni ki karşı koyma cesareti bulayım
Candan özge gökçelere göz koyan tiranlara
Süreyim köşke tünemiş baykuşu viranlara*
Dünyayı kurtacağım, kadınım... Kurtar beni!

M. Bahadırhan Dinçaslan
*Bazı Türk efsanelerinde Kök Tengri bir beyaz kaz biçiminde betimlenirdi.

*Enverî'nin "perdedari mikoned der kasr-ı kayzer ankebut/bum nevbet mizedend der târem-i Efrâsiyâb" dizelerindeki, Efrasyab (Alp Er Tunga) sarayına tünemiş baykuş

11 Ocak 2012 Çarşamba

Basmacı

Bir Türkmen'e diz çöktüren her tanrıya iblisim
Nabzım kömeydir kanımda kayalar yuvarlanır;
Atam Avşar; her koyağın aşinasıdır sesim
Anam Abhaz, bütün dağlar beni bir yerden tanır!

Gökten ekilmiş tohumum Yer Ana'nın göğsüne
Can suyum hakkıdır deyip İçdeniz'i içmişim.
Balalıkta kulak verip ebemin öyküsüne,
Büyüyüp nice destandan kendime yer seçmişim.

Alnımda çizgi ve damar Asya'nın haritası
Gözlerimde Avrupa'nın izi leke leke gam,
Yetmez beni beslemeye arzın yedi kıtası
Bundandır bir bozkurt gibi Ay'a bakıp ulumam!

Güzele açlık ırkımın ezeli lanetidir
Hep daha çoğunu ister, doymam, durulmam, kadın!
Benim öyküm sızım sızım bir deniz hasretidir
Bu yüzdendir gözlerine böyle vurulmam, kadın!

M. Bahadırhan Dinçaslan