Yüreğim bir ehramdı, lanetli mezarımı
Mührünü kırıp talan edince melun nebbaş
İçime ve dışıma hükmeden Sezar'ımı*
Ağuladı Goşenay eliyle yavaş yavaş
Uzansam yatağımda düşmanım hazır: Karım
El açsam eşiğinde dostum sorar: Bu kimdi?
Dün Allah'ın elinden kavrayan parmaklarım
Bir tetik boşluğunda kıvranır durur şimdi
-Bir de şu keşişler var kirlidir tırnakları
Hani taş duvarına saplanıp manastırın
Sırıtarak tırmalar aşağı bir yukarı
Hani, azar duyunca bulantın, karın ağrın-
Yürürsün taş döşeli eğri büğrü sokakta
Fener çoktan sönmüştür kusarsın bir köşeye
Çakılmış bir silüet, yakınlaşmaz, uzakta
Hani, kukuletalı, simsiyah o hafiye
Ne zaman tökezleyip omzun üstünden baksan
Sana bakıyor gibi öyle dikilir orda
Dumanı onu çizer durup sigara yaksan
Sevdiğin kadınlara ortak olan hovarda
Tatsan, onun dudağı, dokunsan onun eli
Uzlete ilticanda liman bekçisi hatif!
Gözleri üzerinde kendin bildin bileli
Burnunda hep o koku! Yeşil, yapışkan, kesif!
Senin içine girip senle içlere giren
Ah o meşum ehramın kustuğu dişi şeytan!
Yazgını lif lif edip çıkrığını çeviren
Geçirip ilmeğini çekiveren boynundan
Biliyorum birazdan ayağım bir çukura
Takılıp düşeceğim hiç kalkmamak üzere
Bulanıp lağım suyu, kusmuğum ve çamura
Öleceğim kimsesiz can çekişip bir süre
Goşenay üzerime eğilecek yeniden
Sivri dişleri korkunç, dudağında istihza
Kıvrık gülüşü yılan, gözleri birer mahzen
İki kocaman boşluk. Arkasında bir feza
Diriltecek bininci defa aciz ruhumu
Çağıracak hiçliğin tesellisinden beni
Sırtı kırbaç lekeli sıska kürek mahkumu
Sürükleyen benim ya, o tutuyor dümeni!
Nefesi rüzgar olup yelkeni şişirecek
O mu benim peşimde, ben mi onun, bilinmez
Ufuk çizgisi meşum, alaycı bir engerek
Bir kabus yeknesaklık. Ne bir liman, ne körfez
Bedenim benim değil, bir cadının mabedi
Hayatım oyuncağı, merhametsiz bir sapık!
Goşenay'ın elleri oynayacak ebedi
Minik eğlencesinden bıkana kadar artık...
M. Bahadırhan Dinçaslan
*Ива́н Гро́зный
gotik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gotik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
18 Mart 2019 Pazartesi
10 Ekim 2018 Çarşamba
Tanrıkıran
-Lenore ilhamıyla-
"Peccavimus!"
Bedbaht adam, elinde altın kasesi kırık
Uçup gitmiş mey-i nab dudağında bir ıslık
Herkesin unuttuğu bir ağıdı üflüyor
Dudakları ölümün bürudetiyle mosmor
Dikilmiş ölülerin en güzeli önünde
İştiyak ürperirken göklerdeki düğünde
Musallayı okşayan elleri Sahra Çölü
Yatan mı? Dikilen mi? Hangisi daha ölü?
Bir gelin uğurluyor cennete cehennemden
Ruhunu çırılçıplak soyup gamdan, elemden
O, baharı gittiği diyara götürecek
Kalan layemut kışa ram olup iz sürecek
Tekinsiz silüetin ardı sıra yıllarca
Yol bitince yeni yol: Her menzilde bir irca...
"Günahkarız, hepimiz, bu lanet nekrofili
Biziz, biziz, sen ve ben: Bu genç kızın katili
Gülü yolup severiz, taze yemişi daldan
Koparmaktır kavlimiz, yazılan ilk masaldan
Beri şerik ararız kadim günahımıza
Ancak ölüm lezizdir arsız iştahımıza!
İşte bin yıl saklayıp bağrında tabiatın
Sürdüğü en nadide filizi tüm nebatın
Kırılgan köklerinden hayvan gibi kopardık!
Haydi, kesin matemi, geviş getirin artık!"
Göğe kalktı çenesi titreyen cinnetiyle
"Yerde nasılsa" dedi, "Mutlaka gökte öyle"*
"Demek Allah da ölür, öldüyse sevdiceğim
Yıldızlar solsun madem, soldu benim çiçeğim"
Döndü, taziyeciler kaçırdı gözlerini
Baş önde dinlediler mecnunun sözlerini
"Şeytan haklıydı" dedi, "Kıskandı bizi Tanrı
El erişmez uzağa koydu ki yıldızları
Görüp anlamayalım. Sezip, bilemeyelim
Bir yıldız çaldı benim göğümden bugün, elim
Cehennemden daha boş kaldı iki yanımda
Fakat yeni bir gayız fokurduyor kanımda
Karanlığı seçtim ben. Işık bizi aldatır!
O ipeksi hayali kaç sene saklar hatır?
Göz yumunca düşümde, göz açınca aynada
Kulağımda ipince, uzaktan gelen seda
Bir hayalin peşinde deliremem ben, hayır
Gerçek neyse peşine düşeceğim, dağ bayır
Aşacağım, haydudun inine gireceğim
Yıldız çalan hırsızın izini süreceğim!"
***
Tuhaf sonsuzlukların en tekinsiz rüzgarı
Eserken, beyabanda ölü uzanan Tanrı
Ürperdi son bir defa, sonra kıpırdamadı.
Pul pul döküldü gökten meleklerin kanadı
Varoluş sona erdi, koptu kızıl kıyamet
Dikildi baş ucunda ve haykırdı "Nihayet!
Mekreden ve muntakim yenildi mahlukuna
Tat sen de öz zehrini! Yollan sonsuz uykuna!"
Kaybederken gökyüzü yere doğru irtifa
Işığın ölümünden önce ekvan son defa
Gözleri ilişince bir havf ile yukarı
Cılız fakat hünerli, örümcek parmakları
Levh-i mahfuza son bir satır eklerken gördü:
"Allah'ın kaderini işte bu eller ördü!"
M. Bahadırhan Dinçaslan
*Quod superius sicut inferius.
"Peccavimus!"
Bedbaht adam, elinde altın kasesi kırık
Uçup gitmiş mey-i nab dudağında bir ıslık
Herkesin unuttuğu bir ağıdı üflüyor
Dudakları ölümün bürudetiyle mosmor
Dikilmiş ölülerin en güzeli önünde
İştiyak ürperirken göklerdeki düğünde
Musallayı okşayan elleri Sahra Çölü
Yatan mı? Dikilen mi? Hangisi daha ölü?
Bir gelin uğurluyor cennete cehennemden
Ruhunu çırılçıplak soyup gamdan, elemden
O, baharı gittiği diyara götürecek
Kalan layemut kışa ram olup iz sürecek
Tekinsiz silüetin ardı sıra yıllarca
Yol bitince yeni yol: Her menzilde bir irca...
"Günahkarız, hepimiz, bu lanet nekrofili
Biziz, biziz, sen ve ben: Bu genç kızın katili
Gülü yolup severiz, taze yemişi daldan
Koparmaktır kavlimiz, yazılan ilk masaldan
Beri şerik ararız kadim günahımıza
Ancak ölüm lezizdir arsız iştahımıza!
İşte bin yıl saklayıp bağrında tabiatın
Sürdüğü en nadide filizi tüm nebatın
Kırılgan köklerinden hayvan gibi kopardık!
Haydi, kesin matemi, geviş getirin artık!"
Göğe kalktı çenesi titreyen cinnetiyle
"Yerde nasılsa" dedi, "Mutlaka gökte öyle"*
"Demek Allah da ölür, öldüyse sevdiceğim
Yıldızlar solsun madem, soldu benim çiçeğim"
Döndü, taziyeciler kaçırdı gözlerini
Baş önde dinlediler mecnunun sözlerini
"Şeytan haklıydı" dedi, "Kıskandı bizi Tanrı
El erişmez uzağa koydu ki yıldızları
Görüp anlamayalım. Sezip, bilemeyelim
Bir yıldız çaldı benim göğümden bugün, elim
Cehennemden daha boş kaldı iki yanımda
Fakat yeni bir gayız fokurduyor kanımda
Karanlığı seçtim ben. Işık bizi aldatır!
O ipeksi hayali kaç sene saklar hatır?
Göz yumunca düşümde, göz açınca aynada
Kulağımda ipince, uzaktan gelen seda
Bir hayalin peşinde deliremem ben, hayır
Gerçek neyse peşine düşeceğim, dağ bayır
Aşacağım, haydudun inine gireceğim
Yıldız çalan hırsızın izini süreceğim!"
***
Tuhaf sonsuzlukların en tekinsiz rüzgarı
Eserken, beyabanda ölü uzanan Tanrı
Ürperdi son bir defa, sonra kıpırdamadı.
Pul pul döküldü gökten meleklerin kanadı
Varoluş sona erdi, koptu kızıl kıyamet
Dikildi baş ucunda ve haykırdı "Nihayet!
Mekreden ve muntakim yenildi mahlukuna
Tat sen de öz zehrini! Yollan sonsuz uykuna!"
Kaybederken gökyüzü yere doğru irtifa
Işığın ölümünden önce ekvan son defa
Gözleri ilişince bir havf ile yukarı
Cılız fakat hünerli, örümcek parmakları
Levh-i mahfuza son bir satır eklerken gördü:
"Allah'ın kaderini işte bu eller ördü!"
M. Bahadırhan Dinçaslan
*Quod superius sicut inferius.
Etiketler:
gotik,
M. Bahadırhan Dinçaslan,
Şiir,
Tanrıkıran
23 Kasım 2014 Pazar
Golgotha
"Eloi Eloi lama sabachthani?"
Kuyruğu ağzında yılan gökyüzünde bir semah1
Yedi bacı2 yüzlerinde bir tekinsiz tebessüm
Dişsiz ağızları meşum salyaları som günah
Göğe bakma durağında firengi kaptı gözüm
Kasıklarıma yürüyen kımıl kımıl haşerat
Dudaklarıma dadanmış uğru gözlü bir kuzgun
Bir çift cehennem bakıyor gözüme bayat bayat
Göğe baktım ve tanrıyı aradım uzun uzun
Bir celalin muhatabı ellerim ebu leheb
Canım havlinde kaskatı yarım yamalak yumruk
Sabrım tezcanlı yelkovan acım aheste akrep
Ensemde bir kayıkçının yosunlu eli soğuk
Elim kolum dört cihetin dördüne küfür kokan
Bir öfkeyle uzanıyor boğmaya celladımı
Çivilerim gıcırdıyor dört tarafımda hüsran
Gıcırtıda bir kahkaha heceliyor adımı
Nabzımdan kana sızıyor bir zehir gibi ağrı
Yüreğimin her vuruşu öncekinden daha zor
Göklerin darağacında bir bayrak gibi tanrı
Kafatasımın üstünde göndere çekiliyor
Sımsıkı kapalı gözüm midemde cinayet var
Ciğerimde tepreştedir Cengiz Han'ın ordusu
Bir alamet gibi yekten açılıyor her mezar
Taşını bana atıyor her birinin uğrusu
Göklere dönüyor başım son ümidim nafile
Titrek çenem tesellimdir ki son defa üşüyor
Derininde bir çift ceset, yılgın çekik gözlerle
Göğe bakıyorum gökten ölü Allah düşüyor*
M. Bahadırhan Dinçaslan
*"Son şair boğulup ölende / Gökten / Ölü Allah düşecek"
Ramiz Rövşen
1: hem "kainat" manasına gelir hem "büyük yılan, ejderha". Etimolojik olarak mutlaka "evirmek", "evrilmek" yani "dönmek", "çevrilmek" gibi anlamlarla ilişkisi vardır ki, arapça "felek" de böyledir, hem kainat, hem de "çark" manasına gelir. Kuyruğunu ağzında tutan yılan, sonsuzluk ve büyücülükle ilgili kadim bir semboldür.
2: Ülker ya da Süreyya takım yıldızı, "yedi bacı" olarak bilinir.
Kuyruğu ağzında yılan gökyüzünde bir semah1
Yedi bacı2 yüzlerinde bir tekinsiz tebessüm
Dişsiz ağızları meşum salyaları som günah
Göğe bakma durağında firengi kaptı gözüm
Kasıklarıma yürüyen kımıl kımıl haşerat
Dudaklarıma dadanmış uğru gözlü bir kuzgun
Bir çift cehennem bakıyor gözüme bayat bayat
Göğe baktım ve tanrıyı aradım uzun uzun
Bir celalin muhatabı ellerim ebu leheb
Canım havlinde kaskatı yarım yamalak yumruk
Sabrım tezcanlı yelkovan acım aheste akrep
Ensemde bir kayıkçının yosunlu eli soğuk
Elim kolum dört cihetin dördüne küfür kokan
Bir öfkeyle uzanıyor boğmaya celladımı
Çivilerim gıcırdıyor dört tarafımda hüsran
Gıcırtıda bir kahkaha heceliyor adımı
Nabzımdan kana sızıyor bir zehir gibi ağrı
Yüreğimin her vuruşu öncekinden daha zor
Göklerin darağacında bir bayrak gibi tanrı
Kafatasımın üstünde göndere çekiliyor
Sımsıkı kapalı gözüm midemde cinayet var
Ciğerimde tepreştedir Cengiz Han'ın ordusu
Bir alamet gibi yekten açılıyor her mezar
Taşını bana atıyor her birinin uğrusu
Göklere dönüyor başım son ümidim nafile
Titrek çenem tesellimdir ki son defa üşüyor
Derininde bir çift ceset, yılgın çekik gözlerle
Göğe bakıyorum gökten ölü Allah düşüyor*
M. Bahadırhan Dinçaslan
*"Son şair boğulup ölende / Gökten / Ölü Allah düşecek"
Ramiz Rövşen
1: hem "kainat" manasına gelir hem "büyük yılan, ejderha". Etimolojik olarak mutlaka "evirmek", "evrilmek" yani "dönmek", "çevrilmek" gibi anlamlarla ilişkisi vardır ki, arapça "felek" de böyledir, hem kainat, hem de "çark" manasına gelir. Kuyruğunu ağzında tutan yılan, sonsuzluk ve büyücülükle ilgili kadim bir semboldür.
2: Ülker ya da Süreyya takım yıldızı, "yedi bacı" olarak bilinir.
Etiketler:
Golgotha,
gotik,
Gotik Şiir,
M. Bahadırhan Dinçaslan,
Şiir
21 Eylül 2014 Pazar
Yolda Yürürken
"Ey alemlerin şeytanı altı zincirim şahit
Derinliklerden adını çağırdım, duymadın mı?"1
Küçük ölümlere gebe tesellisi şairin2
Yol önümde kıvrım kıvrım mezarıma çıkıyor
Tersyüz olmuş bir ilahi uzaktan derin derin3
Peşimsıra bir İstanbul kesif pejmürde dekor
Yürüyorum: Her akşamki dilencime son bahşiş:
"Ben bu yaradan ölürüm. Bu son akşam yemeği."
El açıyor karanlığın mahzenindeki keşiş4
Ufkuma diş gösteriyor bir Endülüs köpeği5
Hangi sürreal tablonun kaçkını bu ucube?6
Ben değilim! Ben değilim bu gözlerden akseden
Hangi acemi mimarın halt edişi bu kubbe?
Beyin zarımda bu hangi gülden yadigar diken?
Sümmani'yi bedbaht eden o melalin ağında7
İmdi yolum bir ummana düştü baba erenler!8
Ben bir titrek atar damar tanrının şakağında
Aklım bin leş bakiyesi kadim musalla mermer
Mariana çukuruna gömdüğüm anılarım9
Ve en mahcup arzularım şimdi haşr u kıyamda
Güneşim batıdan doğdu nefsim çıplak ve yarım
İşte encam-ı mevudum gün aşırı rüyamda
Karşımda yekpare yalan ve tahayyül bir dişi
Fakat ben İsa değilim cezbine koşuyorum10
Apaçık tanrıyı inkar beni davet edişi
Önünce sücudda başım, aklım, gönlüm, gururum
Baktın yolumda yürürken neden, ne vardı bende?
Yoksa gözlerim gözünden bir şey mi umsun kadın?
Menzilimiz cehennemdir hissim odur ki sen de
Bu lanete en az benim kadar mahkumsun, kadın.
M. Bahadırhan Dinçaslan
Dipnotlar:
1: Bkz: Nimela Libbar
2: "La petite mort"
3: Bkz: "De profundis clamavi ad te, Domine"
4: "Gördüm ki, adım adım, gölge gölge keşişler.
Ebedi karanlığın mahzenine inmişler..."
Necip Fazıl
5: Bkz: Un Chien Andalou
6: Bkz: Waldeinsamkeit
7: "Kalbimde vardı Byron'u bedbaht eden melal"
Yahya Kemal
8: "Senin yolun bir ummana düşüptür"
Sümmani Baba
9: Bkz: La Bohème di Mariana
10: İsa'ya, rivayete göre "dünya", bir süslü kadın suretinde görünmüştür, onun nefsini sınamıştır. Tabii İsa kadını reddetmiştir.
Derinliklerden adını çağırdım, duymadın mı?"1
Küçük ölümlere gebe tesellisi şairin2
Yol önümde kıvrım kıvrım mezarıma çıkıyor
Tersyüz olmuş bir ilahi uzaktan derin derin3
Peşimsıra bir İstanbul kesif pejmürde dekor
Yürüyorum: Her akşamki dilencime son bahşiş:
"Ben bu yaradan ölürüm. Bu son akşam yemeği."
El açıyor karanlığın mahzenindeki keşiş4
Ufkuma diş gösteriyor bir Endülüs köpeği5
Hangi sürreal tablonun kaçkını bu ucube?6
Ben değilim! Ben değilim bu gözlerden akseden
Hangi acemi mimarın halt edişi bu kubbe?
Beyin zarımda bu hangi gülden yadigar diken?
Sümmani'yi bedbaht eden o melalin ağında7
İmdi yolum bir ummana düştü baba erenler!8
Ben bir titrek atar damar tanrının şakağında
Aklım bin leş bakiyesi kadim musalla mermer
Mariana çukuruna gömdüğüm anılarım9
Ve en mahcup arzularım şimdi haşr u kıyamda
Güneşim batıdan doğdu nefsim çıplak ve yarım
İşte encam-ı mevudum gün aşırı rüyamda
Karşımda yekpare yalan ve tahayyül bir dişi
Fakat ben İsa değilim cezbine koşuyorum10
Apaçık tanrıyı inkar beni davet edişi
Önünce sücudda başım, aklım, gönlüm, gururum
Baktın yolumda yürürken neden, ne vardı bende?
Yoksa gözlerim gözünden bir şey mi umsun kadın?
Menzilimiz cehennemdir hissim odur ki sen de
Bu lanete en az benim kadar mahkumsun, kadın.
M. Bahadırhan Dinçaslan
Dipnotlar:
1: Bkz: Nimela Libbar
2: "La petite mort"
3: Bkz: "De profundis clamavi ad te, Domine"
4: "Gördüm ki, adım adım, gölge gölge keşişler.
Ebedi karanlığın mahzenine inmişler..."
Necip Fazıl
5: Bkz: Un Chien Andalou
6: Bkz: Waldeinsamkeit
7: "Kalbimde vardı Byron'u bedbaht eden melal"
Yahya Kemal
8: "Senin yolun bir ummana düşüptür"
Sümmani Baba
9: Bkz: La Bohème di Mariana
10: İsa'ya, rivayete göre "dünya", bir süslü kadın suretinde görünmüştür, onun nefsini sınamıştır. Tabii İsa kadını reddetmiştir.
Etiketler:
gotik,
Gotik Şiir,
M. Bahadırhan Dinçaslan,
Şiir,
Yolda Yürürken
24 Ağustos 2012 Cuma
İstanbul Sokakları

Acûze! Küf kokuyor
Tenin, ruhun, nefesin
Benim içimde bir ben
Ve senin içinde sen
Elim gergef dokuyor
Hiçlik içre git ve gel
Arıyorum beyhude
O şehri ki asude
Sevgilim kadar güzel
Yok musun ki..? Nerdesin?
Acûze! Çirkinliğin
Bit pire şehrayini
Zıp zıp veba ve tifo
Behey Matmazel Fofo!*
Çirkinlerin çirkini!
Sapsarı gelinliğin
Ve yeşil tırnakların
Kel kafan ve üç beş tel
Gel ey, zifafı ecel
Kovacaksam da yarın
Gireceğim koynuna:
Batağa batmış suna
Sığıra yem olmuş gül...
Sen sokak kadını ve
Sokakların bir kadın
Gece itlerle yatmış
Boyalarla kapatmış
Mosmor çürüklerini
Gözünün sürmesi kül
Sırtında yama yama
Kimden çalınmış ipek?
Ve ipeğe dadanmış
Kımıl kımıl bir güve
Tamu kaçkını albız
Gelip sızan rüyama:
Ey şeytana adanmış
Karanlık tohumu kız
Göz çukuru haşerat
Göğüs kafesi lağım!
Bugün senin safahat!
Gel, senin olacağım...
Gel haydi, dişi köpek!
İstanbul, ey İstanbul
Sür keyfince saltanat!
Dudaklarınla çürüt
Yanakta çocukluğu
Ve ellerin koymasın
Okşadığı yerde can
Ey binbir suret çıyan!
Kimsecikler duymasın
Geç ırza usul usul
Şehvetinle yan ve tüt
Göğe ağ buğu buğu
Ve kapat ufukları
Sal artık küflerinden
Beslenen çocukları
Kaygan ıslak solucan!
Küf kokuyor aşiyan!
Küf kokuyor, derinden!
Güzel değilsin ulan!
Sade bir müptezelsin
Kim bilir kimin malı
Tek; benim olmamalı!
Yedi kıvrımlı yılan!
Sen bin yıllık fahişe
Bir ıslak cigaralık
Ve bir kaç kırık şişe
Senin olsun sermayen
Gidiyorum çünkü ben
Tanıdım, bildim seni
Son buldu maskaralık
Ey necaset madeni!
Ey dev gölgeli cüce
Güzellikse, sadece
Elinde benim elim
Yollarında sevgilim
Yürüdükçe güzelsin.
M. Bahadırhan Dinçaslan
"Gotik" serisi şiirlerinin devamı; "ruh"u ölmüş ancak yaşamaya devam eden "undead" bir dişiye benzettiğim İstanbul'un gözümde aldığı haldir.
*Matmazel Fofo: Necip Fazıl'ın bir hikayesinde, yaşlı, çirkin karakter.
Etiketler:
gotik,
Gotik Sanat,
İstanbul Sokakları,
M. Bahadırhan Dinçaslan
19 Ağustos 2011 Cuma
Gotik IV
Hangi tanrıyı kızdırdım ki lanetli gözlerim?
Baktığım yer boza keser çürür, kurur, kırılır
Kulağımda uğul uğul koro halinde: "hayır!"
İnsanlar ve tanrıları reddeder beni her gün
Dillerinde kırbaç; yol yol olmuş kanıyor derim
Vatan her an arkamdadır nereye baksam sürgün
Hangi tanrıyı kızdırdım ki lanetli gözlerim?
İşte, "esfel-i safilin", kımıl kımıl bir kuyu!
İşte dostlarım: haşerat! Dört yanım kirli siyah
Ellere şefaatçi var ben nefes alsam günah!
Ah, kendine düçâr olmak, ah bu incecik azap
Ve binlerce yıl özlemek bir gecelik uykuyu
Boz bulanık, ıslak kaygan bir tasta pişen kezzap
İşte, "esfel-i safilin", kımıl kımıl bir kuyu!
Hak ettim ben, hak ettim ben, kanım bozuktu benim!
Hep "daha" dedim, durmadım, gözlerim yüksekteydi
Biliyordum, bu netice beni beklemekteydi
Aldırmadım, kurcaladım, bir kedi merakıydım
Gerçi bir yanım hep iyi, hep bir çocuktu benim
Sattım şeytana ruhumu çocukluğuma kıydım
Hak ettim ben, hak ettim ben! Kanım bozuktu benim!
...
Ah şu benim sevdalarım: hep kan ve irin koktu
Sevsem öldüresim geldi öldürdüğümü sevdim
-Belki, ben hep çıkmazları, ben hep düğümü sevdim-
Bir küçük kız çocuğuydu işlediğim ilk cürüm
Gözyaşıyla yıkandığım ilk kadın bu çocuktu
Hala baksam aynalarda gözlerini görürüm
Ah şu benim sevdalarım: Hep kan ve irin koktu!
M. Bahadırhan Dinçaslan
Meraklısına not:
Kayseri'de yazılmış bir şiir. Gotik sanat kavramı hakkında düşüncelerimi kesinleştirdiğim andan sonra yazdığım ilk "yöntemli" şiir kabul edilebilir.
Baktığım yer boza keser çürür, kurur, kırılır
Kulağımda uğul uğul koro halinde: "hayır!"
İnsanlar ve tanrıları reddeder beni her gün
Dillerinde kırbaç; yol yol olmuş kanıyor derim
Vatan her an arkamdadır nereye baksam sürgün
Hangi tanrıyı kızdırdım ki lanetli gözlerim?
İşte, "esfel-i safilin", kımıl kımıl bir kuyu!
İşte dostlarım: haşerat! Dört yanım kirli siyah
Ellere şefaatçi var ben nefes alsam günah!
Ah, kendine düçâr olmak, ah bu incecik azap
Ve binlerce yıl özlemek bir gecelik uykuyu
Boz bulanık, ıslak kaygan bir tasta pişen kezzap
İşte, "esfel-i safilin", kımıl kımıl bir kuyu!
Hak ettim ben, hak ettim ben, kanım bozuktu benim!
Hep "daha" dedim, durmadım, gözlerim yüksekteydi
Biliyordum, bu netice beni beklemekteydi
Aldırmadım, kurcaladım, bir kedi merakıydım
Gerçi bir yanım hep iyi, hep bir çocuktu benim
Sattım şeytana ruhumu çocukluğuma kıydım
Hak ettim ben, hak ettim ben! Kanım bozuktu benim!
...
Ah şu benim sevdalarım: hep kan ve irin koktu
Sevsem öldüresim geldi öldürdüğümü sevdim
-Belki, ben hep çıkmazları, ben hep düğümü sevdim-
Bir küçük kız çocuğuydu işlediğim ilk cürüm
Gözyaşıyla yıkandığım ilk kadın bu çocuktu
Hala baksam aynalarda gözlerini görürüm
Ah şu benim sevdalarım: Hep kan ve irin koktu!
M. Bahadırhan Dinçaslan
Meraklısına not:
Kayseri'de yazılmış bir şiir. Gotik sanat kavramı hakkında düşüncelerimi kesinleştirdiğim andan sonra yazdığım ilk "yöntemli" şiir kabul edilebilir.
Etiketler:
gotik,
Gotik IV,
Muhammed Bahadırhan Dinçaslan
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)