Gotik Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gotik Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Kasım 2014 Pazar

Golgotha

"Eloi Eloi lama sabachthani?"

Kuyruğu ağzında yılan gökyüzünde bir semah1
Yedi bacı2 yüzlerinde bir tekinsiz tebessüm
Dişsiz ağızları meşum salyaları som günah
Göğe bakma durağında firengi kaptı gözüm

Kasıklarıma yürüyen kımıl kımıl haşerat
Dudaklarıma dadanmış uğru gözlü bir kuzgun
Bir çift cehennem bakıyor gözüme bayat bayat
Göğe baktım ve tanrıyı aradım uzun uzun

Bir celalin muhatabı ellerim ebu leheb
Canım havlinde kaskatı yarım yamalak yumruk
Sabrım tezcanlı yelkovan acım aheste akrep
Ensemde bir kayıkçının yosunlu eli soğuk

Elim kolum dört cihetin dördüne küfür kokan
Bir öfkeyle uzanıyor boğmaya celladımı
Çivilerim gıcırdıyor dört tarafımda hüsran
Gıcırtıda bir kahkaha heceliyor adımı

Nabzımdan kana sızıyor bir zehir gibi ağrı
Yüreğimin her vuruşu öncekinden daha zor
Göklerin darağacında bir bayrak gibi tanrı
Kafatasımın üstünde göndere çekiliyor

Sımsıkı kapalı gözüm midemde cinayet var
Ciğerimde tepreştedir Cengiz Han'ın ordusu
Bir alamet gibi yekten açılıyor her mezar
Taşını bana atıyor her birinin uğrusu

Göklere dönüyor başım son ümidim nafile
Titrek çenem tesellimdir ki son defa üşüyor
Derininde bir çift ceset, yılgın çekik gözlerle
Göğe bakıyorum gökten ölü Allah düşüyor*

M. Bahadırhan Dinçaslan

*"Son şair boğulup ölende / Gökten / Ölü Allah düşecek"
Ramiz Rövşen

1: hem "kainat" manasına gelir  hem "büyük yılan, ejderha". Etimolojik olarak mutlaka "evirmek", "evrilmek" yani "dönmek", "çevrilmek" gibi anlamlarla ilişkisi vardır ki, arapça "felek" de böyledir, hem kainat, hem de "çark" manasına gelir. Kuyruğunu ağzında tutan yılan, sonsuzluk ve büyücülükle ilgili kadim bir semboldür.

2: Ülker ya da Süreyya takım yıldızı, "yedi bacı" olarak bilinir.

8 Kasım 2014 Cumartesi

Erkek Aşkın Masalı

Evvel bir zaman, ben vardım, yoktu yok bile yoktu
En tuhaf sonsuzluklarda dirilen ölü bendim1
Ensem dokuz kat; feleğin zembereği bozuktu
Cennetim ve cehennemim; iki elimle, kendim.

Omzumda rezil dövmeler ağzından şarap sızan
Akdeniz'in anasına İtalyanca söverdim
Kırdı kalemi adımı levh-i mahfuza yazan
Bir canım vardı bedelin daha doğarken verdim

Bir zaman, bir erkek arslan hırsla kükrerdim mağrur
Göğe bir ok atardım ben ölü Allah düşerdi2
Şeytanın zahid kaldığı meyhanelerde uyur
Düşümde dizim dibinde tanrılar kemik yerdi

Ve bir Albatros peşinden dümen kırdım ummana3
Dalgasına pervam mı var dert değil yakın uzak
Kahkahamla geliyorum pusulam senden yana
Bıyıklarıma astığım adamlar kadar şakrak

Ben mevsim yeli değilim kapından gelip geçen4
Seherin sihrinde değil tufanda saklı büyüm
Bir gül için yalvaramam: Benim olmalı bahçen
Ey libastan azad Bağdat! Karşında Hülagü'yüm!

M. Bahadırhan Dinçaslan

Notlar:

1: H. P. Lovecraft'ın "Sonsuza dek yatabilen ölü değildir / Ve tuhaf sonsuzluklarda ölüm bile ölebilir" dizelerinden mülhem.

2: "Son şair boğulup ölende / Göyden / Ölü allah düşecek"
Ramiz Rövşen

3: Bkz Albatros

4: Bu kıta bir nevi Ahmed Dranas'ın meşhur

"Yeşil pencerenden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ."

dizelerine nazire.

21 Eylül 2014 Pazar

Yolda Yürürken

"Ey alemlerin şeytanı altı zincirim şahit
Derinliklerden adını çağırdım, duymadın mı?"1

Küçük ölümlere gebe tesellisi şairin2
Yol önümde kıvrım kıvrım mezarıma çıkıyor
Tersyüz olmuş bir ilahi uzaktan derin derin3
Peşimsıra bir İstanbul kesif pejmürde dekor

Yürüyorum: Her akşamki dilencime son bahşiş:
"Ben bu yaradan ölürüm. Bu son akşam yemeği."
El açıyor karanlığın mahzenindeki keşiş4
Ufkuma diş gösteriyor bir Endülüs köpeği5

Hangi sürreal tablonun kaçkını bu ucube?6
Ben değilim! Ben değilim bu gözlerden akseden
Hangi acemi mimarın halt edişi bu kubbe?
Beyin zarımda bu hangi gülden yadigar diken?

Sümmani'yi bedbaht eden o melalin ağında7
İmdi yolum bir ummana düştü baba erenler!8
Ben bir titrek atar damar tanrının şakağında
Aklım bin leş bakiyesi kadim musalla mermer

Mariana çukuruna gömdüğüm anılarım9
Ve en mahcup arzularım şimdi haşr u kıyamda
Güneşim batıdan doğdu nefsim çıplak ve yarım
İşte encam-ı mevudum gün aşırı rüyamda

Karşımda yekpare yalan ve tahayyül bir dişi
Fakat ben İsa değilim cezbine koşuyorum10
Apaçık tanrıyı inkar beni davet edişi
Önünce sücudda başım, aklım, gönlüm, gururum

Baktın yolumda yürürken neden, ne vardı bende?
Yoksa gözlerim gözünden bir şey mi umsun kadın?
Menzilimiz cehennemdir hissim odur ki sen de
Bu lanete en az benim kadar mahkumsun, kadın.

M. Bahadırhan Dinçaslan

Dipnotlar:

1: Bkz: Nimela Libbar

2: "La petite mort"

3: Bkz: "De profundis clamavi ad te, Domine"

4: "Gördüm ki, adım adım, gölge gölge keşişler.
Ebedi karanlığın mahzenine inmişler..."
Necip Fazıl

5: Bkz: Un Chien Andalou

6: Bkz: Waldeinsamkeit 

7: "Kalbimde vardı Byron'u bedbaht eden melal"
Yahya Kemal

8: "Senin yolun bir ummana düşüptür" 
Sümmani Baba

9: Bkz: La Bohème di Mariana

10: İsa'ya, rivayete göre "dünya", bir süslü kadın suretinde görünmüştür, onun nefsini sınamıştır. Tabii İsa kadını reddetmiştir.

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Tatar Çölü

"Korkuyla dikilir bu kez mezarından Lazarus
Bu, kuzeyin soluğudur, buzulların sesidir"

Lazarus, M. B. Dinçaslan

Mahşer muştusu bir atlı kuzeyden gelen Tatar*
Belli belirsiz heyula meşum kuzgun kanatlı
Evvel gece kocakarı istihareye yatar
Kuzeyden gelen bir Tatar mahşer muştusu atlı
Tabiri melûn: varınca şafak tersinden atar

Uğul uğul kuzey kıyam ve kıyımın peşinde
Dinleme! Dinleme yeter hatif kastı kulağa
Kündeler sonsuz çelmeler Yakup'un güreşinde*
Sonu gelmez sen ne Yakup ne Musa çıkma dağa
Bakma göze suikastı gözbağı ateşinde

Ahdine güven mi olur çiğ süt emmiş ademin
Atîk cedit cümle ahit hıyanete gebedir*
Indallahta etsen dahi bozulur da her yemin
Öptüğün hacer-ül esved, sarıldığın Kabe'dir
Benim dersin ya cevabı yoktur: Gerçekte kimin?

Yok; tek hece ayet sırr-ı elif ve lam dahi mim
Yok; tek celsede hükmüdür Kuzeyle davamızın
Buzullara çığ düşürür tokmak vurunca hakim:
Dikilir başına cellat heyûlası o kızın
Tepende kahkaha atar vecd içinde Serafim*

Deşt-i Kıpçak yok ummanı kum deryası boz deniz
Boynunda bir ak Albatros bozuk pusula levent*
Bin fersahta bir taş balbal geldiğin yönü ramiz
Kuzeyde mücrim titreten bir belalı nihavent*
Güneyin sesinde mahur bir beste, munis, leziz

***

Atlı gelmeyecek. Ribat murabıta işkence!
Tatar çölünde nöbetim bitti, ben dönüyorum
Mahzun aylardır tek satır yazamadığım günce
Gün doğup gözden düşmüş bir kandilce sönüyorum
Yaşamak değil ey şair, yaşamak öldüğünce!*

M. Bahadırhan Dinçaslan

Notlar:

Tatar Çölü: "Il Deserto dei Tartari", hayatım boyunca okuduğum en sıkıcı romanın adı.
Tatar: Tatar, divan şiirinde aynı zamanda "ulak" anlamına gelir.
Yakup'un Güreşi: Sami geleneğindeki "Tanrı yahut melek ile güreşen Yakup peygamber" motifi.
Ahd-i atik, ahd-i cedit: Eski Ahit ve Yeni Ahit, Tevrat ve İncil de diyorlar.
Serafim: Sami geleneğinde bir melek sınıfı.
Albatros: The Rime of the Ancient Mariner şiirinde denizcinin öldürdüğü ve bu yüzden başına olmadık belalar gelen kuş.
Mücrim titreten nihavent: "Kimseye Etmem Şikayet" diye bilinen Sarkis Efendi bestesi.
Öldüğünce yaşamak: Faruk Nafiz'in "şair sen üzüldükçe ve öldükçe yaşarsın" dizesine gönderme.

6 Şubat 2014 Perşembe

Cehenneme Dört Nala

As the riders loped on by him he heard one call out his name:
"If you want to save your soul from Hell a-riding on our range
Then cowboy change your ways today or with us you will ride
Trying to catch the Devil's herd -- across these endless skies!"

Yoksun ve her gerçek bir parça yalan
Her şey biraz kadük, eğreti, şikest
Ey en kafir parıltısı göz alan
Ey cennetler bağışlayan putperest!

...

Gözlesin felaketlerin en azimi: kariya!
Yargılanmam! Ben devirdim terazimi kariya!
Reddederek medh u sena ve tazimi, kariya;
Geliyorum yaktım ikbâl u mazimi, kariya!

-Geliyorum haviye!
Geliyorum hutame!
İnanmadım raviye:
İşim bütün netame-

İki elimle yaptığım âsâr: hepsi benimdir!
Ve ben İblis'im, münkirim benimsin diyenlere
Vârım: bir çift göz çukuru ve zayıf bedenimdir
Bir mide bulantısıyım hiç geçmemek üzere

Bakan yaşlanır gözüme, tam da bu yüzden beni
Tevekkeli değil sevmez anne düşkünü çocuk
Dokunsam kömüre keser en nadide madeni
Dışlanmış parmak uçlarım tam da bu yüzden soğuk

Cennet kaybolalı bin yıl olmuş mudur diyorsun?
Ya da "şeytani" bir kötü sıfat oldu olalı?
İzle: bütün insanlığın gözün bağlayan efsun
Kalktığında levh-i mahfuz kırk yerinden yamalı

-Cehennemde bir mevsim*!
Yanıyor bahçelerim!
Önümde rehber nefsim
Peşimde şüphelerim-

...

Korkma kadın! Yemem seni, kaçma dur
Gülme çocuk! Ölümün pek yakındır
Kerubim'i sağır eden bu vakur
-Sus be adam!- Şarkım senin şarkındır

Eşlik edin: Yargılanmam, sınanmam
Ya da susun: iğdiş edilmiş itler.
-Gülesim var- Ben bu ateşte yanmam
Kıvılcımı benden değilse eğer

...

Sen, ne yürekler hoplatan felaketi bilirsin
Ne anlarsın nasıl müthiş bir yalazdır Haviye
Aklın almaz ki bir şair cehennemine girsin
Bir yakımlık cigarama ateş alayım diye.

M. Bahadırhan Dinçaslan

Karia, Haviye sözcükleri ve şiirin kurgusunu anlamak için aşağıdaki Karia Suresi'ni okuyunuz. Hutame, Haviye gibi, cehennem tasvirlerinde kullanılan bir sözcük.

Kerubim: Cherubim. Hıristiyan geleneğinde tanrının etrafındaki melekler. Kimi eserlerde, Tanrı'ya sürekli ilahi söyledikleri anlatılır.

*Cehennemde bir mevsim: Une saison en Enfer, Arthur Rimbaud'un kitabının adı.


Karia

1. yürekleri hoplatan büyük felaket! (Karia, ancak diyanet böyle çevirmiş.)

2. nedir o yürekleri hoplatan büyük felaket? (Karia nedir?)

3. yürekleri hoplatan büyük felaketin ne olduğunu sen ne bileceksin? (Karia'nın ne olduğunu sen ne bileceksin?)

4. o gün insanlar, her biri bir tarafa uçuşan küçük kelebekler gibi olacaktır.

5. dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacaktır.

6. işte o vakit, kimin tartıları ağır gelmişse,

7. artık o, hoşnut olacağı bir hayat içinde olacaktır.

8. ama kimin de tartıları hafif gelirse,

9. işte onun anası (varacağı yer) hâviye'dir.

10. sen hâviye'nin ne olduğunu ne bileceksin?

11. o, kızgın bir ateştir.

14 Kasım 2013 Perşembe

Nimela Libbar

Sabah ezanından mıdır gömüldüğüm nedamet
Cürmümü itiraf ettim yetişmez mi yandığım?
Azad eyle gel kurbanım as zülfüne idam et
Namazdan hayırsız mıdır kendimden utandığım?1

Bir küçük ölüm2 peşinde büyük büyük ölümler
Bir kıralın kırık tacı ve titreyen örümcek
Kulak zarında kalp gibi atar: "Ölüm mukadder,
Vanitas kehanetinin hükmü mutlak erecek!"3

Kim bilir kimin icadı kelimeler dilimde
Kim bilir kimler dokudu tutulduğum bu ağı
Bir avuç karbon atomu dokunsam sevgilimde
Saçı bir salkım keratin ve bir demet gözbağı

Baktığım yerde bir ayet: Ex nihilo nihil fit4
Arkasında bir siluet -sevdiğim bu kadın mı?-
Ey alemlerin şeytanı altı zincirim şahit
Derinliklerden adını çağırdım, duymadın mı?5

Ne bir dost ne bir yardımcı ebedi kalacaksın6
Sen yaktığın bu ateşte Mengü Tengri küçündür!7
Ne bir kulak seni duysun, ne bir göz sana baksın
Bütün dünler yarındır ve bütün bugünler dündür

Var, parçala ciğerini haykır da titresin gök
Gör bakalım umursar mı gökyüzünün sahibi
Heyhat! Yaprağın fani ve ezelden marazlı kök
Kalacaksın mağlup, mahzun, biçilmiş ekin gibi8

M. Bahadırhan Dinçaslan

1: "Essalatü hayrün minen nevm", sabah ezanına eklenen dize. "Namaz, uykudan hayırlıdır."
2: Küçük ölüm: "La petite mort"
3: Vanitas, bir resim tarzı. Kral tacı, örümcek gibi semboller bu tarzda özel anlamlarda kullanılır.
4: Ex nihilo nihil fit: Hiçlikten hiçlik doğar.
5: Derinliklerden çağırdım: "de profundis clamavi ad te domine" (derinliklerden sana seslendim ya rab), İncil'den bir söz.
6: Ahzap Suresi, 64
7: Mengü Tengri Küçündür: Sonsuz Tengrinin Gücüyle, Çengiz Han'ın girizgah sözü
8: Fil suresi


24 Eylül 2013 Salı

Waldeinsamkeit

Medet mısralarım medet ses geliyor ormandan*
Ben değilim bu sürreal tablodaki ucube
Elim desen tutunduğu etek dolusu yalan
Gözüm desen gözbebeğim başka gözlere gebe

Sesler geliyor ormandan medet kadim sağırlık
Bu bir iyelik sancısı: Hırslar, aşklar, hevesler
Duyuyorum: Üzerimde Atlas* yükü ağırlık:
Bir plaka kaydettiğim doğum öncesi sesler

Hiç doğmamış, hiç görmemiş, duymamış olmak vardı
Bir kez duydun, ebediyyen üzerinde lanet: "kün!"
Bu kirli sarı elbise seni bir defa sardı
Artık huzur yok: Gözüne tuzak kurar gördüğün

Sen ey zavallı çocuğu toprağın iğfalinin
Sen ey kanıbozuk dölü gökyüzünün: ağla dur!
En önemsiz ayrıntısı tanrının hayalinin
Gömül kabusuna, çağır, annen gelmesin, kudur!

Balıkların umru değil okyanus ve mutlular*
Sen, küçücük fanusunu kocaman umursadın
Sonunuz hiç, taliplerin boşuna umutlular
Vuslatını bir müstakbel aşka saklayan kadın

Sesler geliyor ormandan hem bildik hem yabancı
Ve ben aklımı yitirdim kendimle konuşarak
Göbek deliğime yakın pek aşina bir sancı
Ormanda bir başımayım döküldüm yaprak yaprak

Doğduğu günü kutlayan dünya dolusu sefil
Milyonlarla paylaştığı biricikliğe meftun
Değil, değil bu yıllardır aradığım şey değil
Benliğim! Bana "ben"i ver gerisi senin olsun

Benim ruhum, benim aklım, benim benliğim! Ya ben?*
Mülk maliki tanımlamaz! Mülkiyet hırsızlıktır!*
Dört yanın Ebrehe* kalbim! Dümdüz olurken Kabe'n
Kırık kanat Ebabiller ağıdında: "Yazıktır..."

Oysa güneşin altında yeni bir şey yok, heyhat!*
Ram olduğun, ilk tanrının sonu malum yazgısı
Bütün hikayen bu kadar küf kokulu ve bayat
İşte insan!* Ve ırzına şeytan geçmiş algısı...

24.09.2013
M. Bahadırhan Dinçaslan

Waldeinsamkeit: "Ormanda yalnız olma hissi" anlamında Almanca bir sözcük.
Ses geliyor ormandan: Bir Necip Fazıl dizesi.
Atlas: Yunan Mitolojisinde arzı yüklenmekle görevli Titan.
Kün: arapça "ol!"
Balıklar ve okyanus: "Cihanara cihan içredir arayıbilmezler / Ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler" (Cihanın süsü cihan içindedir aramayı bilmezler / o balıklar deniz içindedir denizi bilmezler) diyen Hayali'ye bir gönderme.
Benim ruhum, benim benliğim: Necip Fazıl'dan ödünç aldığım bir diyalog parçası. Yanılmıyorsam Hasta Kumarbaz karakterinin, özetle "herşeye benim diyebilen 'ben' nerededir?" diye sorguladığı bir kısımdan.
Mülkiyet Hırsızlıktır: Proudhon'a ait bir söz.
Ebrehe: Efsaneye göre, Kabe'yi fillerle yıkmaya gelen, Ebabil kuşlarının saldırısıyla bertaraf edilen komutan.
Güneşin altında yeni bir şey yok: İncil'den. "Nihil novi sub sole."
İşte insan: "Ecce homo!" Latince, "işte insan" ya da "işte o adam" anlamına gelir. Romalı vali, çarmıhtaki İsa'yı göstererek böyle demiş. Hıristiyan sanatında, İsa'yı tasvir eden sanat eserlerinin bir damarının ana temasıdır. 

"Language bearers, Photographers, Diary Makers,
You with your memory are dead, frozen
Lost in a present that never stoops passing
Here lives the incantation of matter
A language forever"






2 Ağustos 2013 Cuma

Turandoht

Tu pure, o Principessa,
Nella tua fredda stanza,
Guardi le stelle
Che tremano d'amore e di speranza.
Ma il mio mistero e chiuso in me,
Il nome mio nessun sapra!
No, no, sulla tua bocca lo diro'
Quando la luce splendera'!
Ed il mio bacio scioglierà  il silenzio
Che ti fa mia!

Ver emri Turandoht yüzülsün derim
Görküne adaktır Tatar'ın canı
Aramızda duran yazgıysa, heyhat!
Helaldir, koy aksın putperest kanı
Karanlıkta el yordamı bir cihat:
Bir çift Ebu Leheb şimdi ellerim!

Turandoht, Turandoht, arardım seni
Akından akına yakın ve uzak
Şahidim yeşil Don ve mavi İtil
Boydan boya bütün bu deşt-i Kıpçak
Eriştim vaslına, elimde değil
Dönemem, ya öldür, ya güldür beni

Kaç aşık asıldı beliklerine
Gamzenle kaç gönle ateş düşürdün?
Hatırla, Turandoht, balalıkta sen
Kış çatar, gün batar, gece üşürdün
Titrerdim kaç fersah uzağında ben
Dokundukça gece iliklerine...

Şimdi sen Turandoht, gece mi oldun?
Işığın karanlık, soğuk, uğursuz
Ne oldu, meylini kötüye verdin?
Ne zamandır çaldı yüreğini buz?
Dün hür ve yabani, hoyrat gezerdin
Bozkırın kızıydın, ece mi oldun?

Turandoht, seninle aynı toprağın
Ve aynı göğün biz çocuklarıyız
Derinlerde bir yerlerde gözünde
Gülümsüyor aynı bala, aynı kız
Bu zalimlik yoktu senin özünde
Gülümse, Turandoht, çözülsün bağın

Kastetme canıma, gel canına kat
Atalar ve Mingitav hakkı için
Ah Marja! Umay ve Ayzıt aşkına
Bu kaskatı zırhı kuşandın, niçin?
Soyun gel, Turandoht, sokul yakına
Eve dön, Turandoht, elini uzat

Öp beni kırılsın bu kafir tılsım
Efsunun kafidir ey gökçek peri
Bağladın gönlümü zaten zülfüne
Ta ebede değin, ezelden beri
Göğe bak! Selam ver yükselen güne
Turandoht! Konçuyum, hanımım, aşkım!

M. Bahadırhan Dinçaslan

Not: Turandoht operası malumdur, Giacomo Puccini'nin eseri. Operada, Timur'un oğlu "Tatar Prensi", yanlış hatırlamıyorsam, soğukluğu ve taliplerini öldürmesiyle meşhur prenses Turandoht'a aşık olur. [Turandoht, farsça "Turan'ın kızı" demek.] Operanın sonunda, girişte alıntıladığım sözlerden sonra, Turandoht'un kalbini yumuşatır ve sevgisini kazanır. Bu hikayeden ilhamla, kendi hikayemi kurgulamak istedim: Bozkırlı, yanık bir delikanlı ve içinde saf, samimi bir öz taşıyan, ama dışarıdan buz gibi bir asalet taşıdığı  için "yaklaşılmaz" görünen bir kızın hikayesi...

Girişteki alıntının Türkçesi (kör-topal bir çeviri ile):

"Sen de, prenses
Soğuk odanda
Aşk ve ümitle titreşen
Yıldızları izliyorsun
Ama benim sırrım içimde yatıyor
Adımı kimse bilmeyecek!
Hayır, dudaklarına kavuşunca söyleyeceğim
Gün doğduğunda
Ve öpücüğüm kırdığında
Seni benim yapan sessizliği"

12 Temmuz 2013 Cuma

Sürgün

"that is not dead which can eternal lie,
and with strange aeons even death may die"*

H. P. Lovecraft

Sürgün

"aldan cetken cılgımın
alazı kaydal, kongurey?
aldı kojun çonumnun
alı kaydal, kongurey?"


"Üstümüze gök mü bastı, yer mi yarıldı?"
Sürülerim vardı benim, sürüler hani?
Tanrıyla güreşen kolum... N'oldu, kırıldı?
Tulparlarım, basmacılar, börüler hani?

Hani, ayam içi gibi bildiğim dağlar?
Hani, gökyüzü çadırdı, güneş tuğumdu?
Ahoy ahoy! Ağıtsızım, bana kim ağlar?
Gören tanrı bana niçin gözünü yumdu?

Deşt-i Kıpçak, yollarına bir hacı gibi
Düşerdim ya bir zamanlar sevgilim için
Unuttun mu beni İtil, yabancı gibi
Ardımsıra ufka doğru bakışın haşin

Hangi tanrıyı kızdırdım düşman kesildi
Bir zaman yılkılarımı besleyen ova
Benim göğüm bana böyle meşum değildi
Göğüm de mi esirindir söyle, Moskova?

Tanrım kör oldu, yamçıma tevekkül etsem
Vursam yola ayaklarım nereye çıkar?
Yuvasından düşen yavru kartalım, sersem
Anam atam yok, olurum kuzguna şikar

Atam tamgası çakılmış kamam, kılıcım
Anamın eliyle dikip verdiği gömlek
Hepsini ardımda koydum, bundandır hıncım
Tasam, ağıtsız, höyüksüz ve yuğsuz ölmek

Benim gökçek İtil'ime Volga dediler
Kızıl aktı katil Volga, amansız Volga
Karadeniz! Bir bacımı sende yediler
Şeytan soyu balıkların dalga-be-dalga

Gidiyorum, bir kardeşim burda yatıyor
Üstü dört mevsim bembeyaz karlarla kaplı
Kanından yeşeren güller kırmızı ve mor
Gözleri çivi, her daim doğuya saplı

Uyanacak gökçe kamlar davul vurunca
Sonsuza dek yatabilen ölü değildir
Sonsuzluğun zembereği bir gün durunca
Kardeşim de hesap sormak için dirilir

"Kökde bir carık culduz
Tavga aylanıp batadı
Ay Alanla! Uçkulan'da
Bir Tulpar ölüg catadı"

M. Bahadırhan Dinçaslan

*"Sonsuza dek yatabilen ölü değildir / Ve tuhaf sonsuzluklarda ölüm bile ölebilir."


7 Temmuz 2013 Pazar

Beyaz Elbiseli Kadın

"där mötte henne en ulv så grå..."*
I.

Ben dağların çocuğuyum, bakışım buzul bakar
Çığlar düşer kulağımdan her gece uğul uğul
Kurt doğuran obaların kanındanım, çarnaçar*
Yaz da olsa, içerimde bir parça baki buzul

Gözlerim bozkır töresi hükmünce epey çekik
Ah gözlerim! Gök Tanrı'nın kılıcının yarası
Ufuklardan bir heyula avlar gibi sert ve dik
Tetikteyim, gelir diye can borcumun sırası

En teprenmez balkanların pençem aşinasıdır
Gün görmedik koyakların kuytusu tanır beni
Teslim olurken en yalnız yazgıya ağır ağır
Her gece gözüme çalar Tanrı aynı kömeni

Ben ulurum, köy ürperir, titrer beşikte bala
Bilmezler, meydan okuma değil bu, ağıdımdır
Bu mu benim aradığım? Bulduğum, bula bula?
Ağlar nafileliğine pençelerimde nasır

II.

Kırım'ın sapsarı ufku bir al tepreşe durmuş
Deşt-i Kıpçak'ın bozundan yeşeren bu gül nedir?
Sanki yıldız ıssıları gökte kurultay kurmuş
Sanki toprak toya durmuş, esrimiş, divanedir

Bu bir yaz gecesi düşü, yavrulukta gördüğüm*
Anamdan emdiğim sütten süzülmüş mayalanmış
Bu benim göğün katında yazgılandığım hüküm
Meğer gönlüm çağlar boyu beyhude oyalanmış

Ahoy Marja! Bir ak gelin, gökyüzünün biyçesi
Umay! Bu kız fahrı mıdır göklerdeki sürünün?
Bu gök maral, bu ay çehre, kaç canavar hevesi
Üleşi olur mu acep bencileyin börünün?

Ayzıt ayın ışığına büründü yere m'indi?
Bu ak donun parıltısı Mingitav şavkı mıdır?
Bir an olsun, o durulmaz, doymaz yangınım dindi
Ah bir lahzanın kutuna adadığım beş asır!

Benim yazgım kara çalar, kara çıkar hep yolum
Ey Ak Kaz'ın kanadından kopan bulutsu telek
Meğer ben tamu yolcusu sen göz aldatan zakkum
Ey seyri latif, vuslatı faniye yasak çiçek

Heyhat! Kurdun yazgısıdır, durmak isterim ama
Dolanmak çağıdır çatan yine dereyi, düzü
Baktığım yerde bir gölge bırakacak daima
Bir yaz gecesi düşüme giren perinin yüzü

M. Bahadırhan Dinçaslan

där mötte henne en ulv så grå: (O kız) Orada bir boz kurtla karşılaştı. [İsveççe]

*"onlar ki kurt doğuran
obaların kanındanmış." [Arif Nihat Asya]

*A Midsummer Night's Dream, "Bir Yaz Gecesi Rüyası", Shakespeare.

Çarnaçar: Çaresizlikle, mecburen
Teprenmez: Sarsılmaz
Balkan: Sarp ve ormanlık kayalık, dağ
Kömen: Hayal
Tepreş: Tatar düğünü
Deşt-i Kıpçak: Kıpçak bozkırı
Issı: Sahip, özel olarak şamanizmde bir nesnenin sahip ruhu
Ahoy: Altay Türklerinde bir ünlem
Marja: Kafkasya'da bir tanrıça ya da dişi ruh
Biyçe: Hanım
Umay: Şamanizmde bir tanrıça ya da dişi ruh
Üleş: Pay, avdan ya da ganimetten paya düşen
Börü: Kurt
Ayzıt: Şamanizmde bir tanrıça ya da dişi ruh
Mingitav: Bengü Dağ, Ebedi Dağ. Elbruz'a Karaçayların verdiği isim.
Ak Kaz: Bir kısım şamanistlere göre, Gök Tengrinin donuna girdiği hayvan
Tamu: Cehennem
Zakkum: Bir zehirli çiçek, aynı zamanda israiliyat etkisi ile, islami geleneğe göre cehennemliklerin yiyeceği



6 Mayıs 2013 Pazartesi

Şairin Ölümü


Heveslerim kursağımda düğüm düğüm hıçkırık,
Çocuklarım kucağımda daha doğmadan ölü,
Ve gururum hırpalanmış takatsiz kalbim kırık,
Sanki incecik bir bıçak ciğerime gömülü

Uktelere dalıp gider bakışlarım manasız,
Hatıralarla ürperir dudağımda istihza
Halime bak! Koca adam bir çocuk gibi mızmız,
Gülünçleştiriyor beni akıp giden her lahza

İşte bir tezat yumağı: Aklım,gönlüm ve davam! 
Ben bir savaş alanıyım... Piyon benim, şah benim
Heves, cinnet, arzu ve hırs: Budur benim muhtevam! 
Bir kılinik vakayım yok halime izah benim! 

Elif kılıç oldu yüzdü dilim dilim derimi,
Boğazladılar da 'lam' bir kanca oldu astılar,
Toprak bile tiksindi de örtmedi üzerimi,
Gelen yolcular leşime seve seve bastılar...

Çığlığım yankılanmakta hala o içimdeki,
Zındanın taş duvarında... Rast değil, hicaz değil
Usulsüz makamsız müthiş bir isyan ki 'Babek'i,
Kıyas etseler isyanım onunkinden az değil...

Bugün öfkem Attila'dır, Hülagü'dür, Cengiz'dir! 
Sönsün güneş, kaysın yıldız, dünya benimle ölsün! 
Korkuyorum yalanım yok ölüm esrarengizdir,
Payıma düşen çileyi Tanrı size de bölsün...

Kadın hey! Bakma leşime güzel hatırla beni,
Mahzundum ya hiç bu kadar ölü değildi yüzüm,
Bakma bana değmez inan bozmaya gül çehreni,
Bakma ki saplanır bir mıh gibi gözüne gözüm...

Öyle ya... Ölü diriye başka bakar! Bambaşka! 
Yiter gençliğinin aksi gözlerimde... Ölürsün...
Teker teker kırılır da içten içe matruşka,
Ferin söner, bir hayalet misali süzülürsün...

Ey kimini şair ruhlu yaratan ulu Tanrı'm,
Rüzgar bir yaprak koparsa inciniyorum,neden? 
Tesellimdi... Kalmayacak ölünce derken ağrım,
Bu kez de ölmemek için didiniyorum,neden? 

Kadın, şarkı söyle bana, korkuyorum, bir ses ver
Sorgu sual bekler derler boğazım düğüm düğüm
Yalan mıdır ki Azrail şairleri pek sever
Gerçek midir söyle bugün tekrar tekrar öldüğüm?

M. Bahadırhan Dinçaslan

2009'da yazıp unuttuğum bir şiirin, 2013 düzeltmesi ile aldığı son hal...