Gotik Sanat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gotik Sanat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Kasım 2013 Perşembe

Nimela Libbar

Sabah ezanından mıdır gömüldüğüm nedamet
Cürmümü itiraf ettim yetişmez mi yandığım?
Azad eyle gel kurbanım as zülfüne idam et
Namazdan hayırsız mıdır kendimden utandığım?1

Bir küçük ölüm2 peşinde büyük büyük ölümler
Bir kıralın kırık tacı ve titreyen örümcek
Kulak zarında kalp gibi atar: "Ölüm mukadder,
Vanitas kehanetinin hükmü mutlak erecek!"3

Kim bilir kimin icadı kelimeler dilimde
Kim bilir kimler dokudu tutulduğum bu ağı
Bir avuç karbon atomu dokunsam sevgilimde
Saçı bir salkım keratin ve bir demet gözbağı

Baktığım yerde bir ayet: Ex nihilo nihil fit4
Arkasında bir siluet -sevdiğim bu kadın mı?-
Ey alemlerin şeytanı altı zincirim şahit
Derinliklerden adını çağırdım, duymadın mı?5

Ne bir dost ne bir yardımcı ebedi kalacaksın6
Sen yaktığın bu ateşte Mengü Tengri küçündür!7
Ne bir kulak seni duysun, ne bir göz sana baksın
Bütün dünler yarındır ve bütün bugünler dündür

Var, parçala ciğerini haykır da titresin gök
Gör bakalım umursar mı gökyüzünün sahibi
Heyhat! Yaprağın fani ve ezelden marazlı kök
Kalacaksın mağlup, mahzun, biçilmiş ekin gibi8

M. Bahadırhan Dinçaslan

1: "Essalatü hayrün minen nevm", sabah ezanına eklenen dize. "Namaz, uykudan hayırlıdır."
2: Küçük ölüm: "La petite mort"
3: Vanitas, bir resim tarzı. Kral tacı, örümcek gibi semboller bu tarzda özel anlamlarda kullanılır.
4: Ex nihilo nihil fit: Hiçlikten hiçlik doğar.
5: Derinliklerden çağırdım: "de profundis clamavi ad te domine" (derinliklerden sana seslendim ya rab), İncil'den bir söz.
6: Ahzap Suresi, 64
7: Mengü Tengri Küçündür: Sonsuz Tengrinin Gücüyle, Çengiz Han'ın girizgah sözü
8: Fil suresi


24 Eylül 2013 Salı

Waldeinsamkeit

Medet mısralarım medet ses geliyor ormandan*
Ben değilim bu sürreal tablodaki ucube
Elim desen tutunduğu etek dolusu yalan
Gözüm desen gözbebeğim başka gözlere gebe

Sesler geliyor ormandan medet kadim sağırlık
Bu bir iyelik sancısı: Hırslar, aşklar, hevesler
Duyuyorum: Üzerimde Atlas* yükü ağırlık:
Bir plaka kaydettiğim doğum öncesi sesler

Hiç doğmamış, hiç görmemiş, duymamış olmak vardı
Bir kez duydun, ebediyyen üzerinde lanet: "kün!"
Bu kirli sarı elbise seni bir defa sardı
Artık huzur yok: Gözüne tuzak kurar gördüğün

Sen ey zavallı çocuğu toprağın iğfalinin
Sen ey kanıbozuk dölü gökyüzünün: ağla dur!
En önemsiz ayrıntısı tanrının hayalinin
Gömül kabusuna, çağır, annen gelmesin, kudur!

Balıkların umru değil okyanus ve mutlular*
Sen, küçücük fanusunu kocaman umursadın
Sonunuz hiç, taliplerin boşuna umutlular
Vuslatını bir müstakbel aşka saklayan kadın

Sesler geliyor ormandan hem bildik hem yabancı
Ve ben aklımı yitirdim kendimle konuşarak
Göbek deliğime yakın pek aşina bir sancı
Ormanda bir başımayım döküldüm yaprak yaprak

Doğduğu günü kutlayan dünya dolusu sefil
Milyonlarla paylaştığı biricikliğe meftun
Değil, değil bu yıllardır aradığım şey değil
Benliğim! Bana "ben"i ver gerisi senin olsun

Benim ruhum, benim aklım, benim benliğim! Ya ben?*
Mülk maliki tanımlamaz! Mülkiyet hırsızlıktır!*
Dört yanın Ebrehe* kalbim! Dümdüz olurken Kabe'n
Kırık kanat Ebabiller ağıdında: "Yazıktır..."

Oysa güneşin altında yeni bir şey yok, heyhat!*
Ram olduğun, ilk tanrının sonu malum yazgısı
Bütün hikayen bu kadar küf kokulu ve bayat
İşte insan!* Ve ırzına şeytan geçmiş algısı...

24.09.2013
M. Bahadırhan Dinçaslan

Waldeinsamkeit: "Ormanda yalnız olma hissi" anlamında Almanca bir sözcük.
Ses geliyor ormandan: Bir Necip Fazıl dizesi.
Atlas: Yunan Mitolojisinde arzı yüklenmekle görevli Titan.
Kün: arapça "ol!"
Balıklar ve okyanus: "Cihanara cihan içredir arayıbilmezler / Ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler" (Cihanın süsü cihan içindedir aramayı bilmezler / o balıklar deniz içindedir denizi bilmezler) diyen Hayali'ye bir gönderme.
Benim ruhum, benim benliğim: Necip Fazıl'dan ödünç aldığım bir diyalog parçası. Yanılmıyorsam Hasta Kumarbaz karakterinin, özetle "herşeye benim diyebilen 'ben' nerededir?" diye sorguladığı bir kısımdan.
Mülkiyet Hırsızlıktır: Proudhon'a ait bir söz.
Ebrehe: Efsaneye göre, Kabe'yi fillerle yıkmaya gelen, Ebabil kuşlarının saldırısıyla bertaraf edilen komutan.
Güneşin altında yeni bir şey yok: İncil'den. "Nihil novi sub sole."
İşte insan: "Ecce homo!" Latince, "işte insan" ya da "işte o adam" anlamına gelir. Romalı vali, çarmıhtaki İsa'yı göstererek böyle demiş. Hıristiyan sanatında, İsa'yı tasvir eden sanat eserlerinin bir damarının ana temasıdır. 

"Language bearers, Photographers, Diary Makers,
You with your memory are dead, frozen
Lost in a present that never stoops passing
Here lives the incantation of matter
A language forever"






2 Ağustos 2013 Cuma

Turandoht

Tu pure, o Principessa,
Nella tua fredda stanza,
Guardi le stelle
Che tremano d'amore e di speranza.
Ma il mio mistero e chiuso in me,
Il nome mio nessun sapra!
No, no, sulla tua bocca lo diro'
Quando la luce splendera'!
Ed il mio bacio scioglierà  il silenzio
Che ti fa mia!

Ver emri Turandoht yüzülsün derim
Görküne adaktır Tatar'ın canı
Aramızda duran yazgıysa, heyhat!
Helaldir, koy aksın putperest kanı
Karanlıkta el yordamı bir cihat:
Bir çift Ebu Leheb şimdi ellerim!

Turandoht, Turandoht, arardım seni
Akından akına yakın ve uzak
Şahidim yeşil Don ve mavi İtil
Boydan boya bütün bu deşt-i Kıpçak
Eriştim vaslına, elimde değil
Dönemem, ya öldür, ya güldür beni

Kaç aşık asıldı beliklerine
Gamzenle kaç gönle ateş düşürdün?
Hatırla, Turandoht, balalıkta sen
Kış çatar, gün batar, gece üşürdün
Titrerdim kaç fersah uzağında ben
Dokundukça gece iliklerine...

Şimdi sen Turandoht, gece mi oldun?
Işığın karanlık, soğuk, uğursuz
Ne oldu, meylini kötüye verdin?
Ne zamandır çaldı yüreğini buz?
Dün hür ve yabani, hoyrat gezerdin
Bozkırın kızıydın, ece mi oldun?

Turandoht, seninle aynı toprağın
Ve aynı göğün biz çocuklarıyız
Derinlerde bir yerlerde gözünde
Gülümsüyor aynı bala, aynı kız
Bu zalimlik yoktu senin özünde
Gülümse, Turandoht, çözülsün bağın

Kastetme canıma, gel canına kat
Atalar ve Mingitav hakkı için
Ah Marja! Umay ve Ayzıt aşkına
Bu kaskatı zırhı kuşandın, niçin?
Soyun gel, Turandoht, sokul yakına
Eve dön, Turandoht, elini uzat

Öp beni kırılsın bu kafir tılsım
Efsunun kafidir ey gökçek peri
Bağladın gönlümü zaten zülfüne
Ta ebede değin, ezelden beri
Göğe bak! Selam ver yükselen güne
Turandoht! Konçuyum, hanımım, aşkım!

M. Bahadırhan Dinçaslan

Not: Turandoht operası malumdur, Giacomo Puccini'nin eseri. Operada, Timur'un oğlu "Tatar Prensi", yanlış hatırlamıyorsam, soğukluğu ve taliplerini öldürmesiyle meşhur prenses Turandoht'a aşık olur. [Turandoht, farsça "Turan'ın kızı" demek.] Operanın sonunda, girişte alıntıladığım sözlerden sonra, Turandoht'un kalbini yumuşatır ve sevgisini kazanır. Bu hikayeden ilhamla, kendi hikayemi kurgulamak istedim: Bozkırlı, yanık bir delikanlı ve içinde saf, samimi bir öz taşıyan, ama dışarıdan buz gibi bir asalet taşıdığı  için "yaklaşılmaz" görünen bir kızın hikayesi...

Girişteki alıntının Türkçesi (kör-topal bir çeviri ile):

"Sen de, prenses
Soğuk odanda
Aşk ve ümitle titreşen
Yıldızları izliyorsun
Ama benim sırrım içimde yatıyor
Adımı kimse bilmeyecek!
Hayır, dudaklarına kavuşunca söyleyeceğim
Gün doğduğunda
Ve öpücüğüm kırdığında
Seni benim yapan sessizliği"

7 Temmuz 2013 Pazar

Beyaz Elbiseli Kadın

"där mötte henne en ulv så grå..."*
I.

Ben dağların çocuğuyum, bakışım buzul bakar
Çığlar düşer kulağımdan her gece uğul uğul
Kurt doğuran obaların kanındanım, çarnaçar*
Yaz da olsa, içerimde bir parça baki buzul

Gözlerim bozkır töresi hükmünce epey çekik
Ah gözlerim! Gök Tanrı'nın kılıcının yarası
Ufuklardan bir heyula avlar gibi sert ve dik
Tetikteyim, gelir diye can borcumun sırası

En teprenmez balkanların pençem aşinasıdır
Gün görmedik koyakların kuytusu tanır beni
Teslim olurken en yalnız yazgıya ağır ağır
Her gece gözüme çalar Tanrı aynı kömeni

Ben ulurum, köy ürperir, titrer beşikte bala
Bilmezler, meydan okuma değil bu, ağıdımdır
Bu mu benim aradığım? Bulduğum, bula bula?
Ağlar nafileliğine pençelerimde nasır

II.

Kırım'ın sapsarı ufku bir al tepreşe durmuş
Deşt-i Kıpçak'ın bozundan yeşeren bu gül nedir?
Sanki yıldız ıssıları gökte kurultay kurmuş
Sanki toprak toya durmuş, esrimiş, divanedir

Bu bir yaz gecesi düşü, yavrulukta gördüğüm*
Anamdan emdiğim sütten süzülmüş mayalanmış
Bu benim göğün katında yazgılandığım hüküm
Meğer gönlüm çağlar boyu beyhude oyalanmış

Ahoy Marja! Bir ak gelin, gökyüzünün biyçesi
Umay! Bu kız fahrı mıdır göklerdeki sürünün?
Bu gök maral, bu ay çehre, kaç canavar hevesi
Üleşi olur mu acep bencileyin börünün?

Ayzıt ayın ışığına büründü yere m'indi?
Bu ak donun parıltısı Mingitav şavkı mıdır?
Bir an olsun, o durulmaz, doymaz yangınım dindi
Ah bir lahzanın kutuna adadığım beş asır!

Benim yazgım kara çalar, kara çıkar hep yolum
Ey Ak Kaz'ın kanadından kopan bulutsu telek
Meğer ben tamu yolcusu sen göz aldatan zakkum
Ey seyri latif, vuslatı faniye yasak çiçek

Heyhat! Kurdun yazgısıdır, durmak isterim ama
Dolanmak çağıdır çatan yine dereyi, düzü
Baktığım yerde bir gölge bırakacak daima
Bir yaz gecesi düşüme giren perinin yüzü

M. Bahadırhan Dinçaslan

där mötte henne en ulv så grå: (O kız) Orada bir boz kurtla karşılaştı. [İsveççe]

*"onlar ki kurt doğuran
obaların kanındanmış." [Arif Nihat Asya]

*A Midsummer Night's Dream, "Bir Yaz Gecesi Rüyası", Shakespeare.

Çarnaçar: Çaresizlikle, mecburen
Teprenmez: Sarsılmaz
Balkan: Sarp ve ormanlık kayalık, dağ
Kömen: Hayal
Tepreş: Tatar düğünü
Deşt-i Kıpçak: Kıpçak bozkırı
Issı: Sahip, özel olarak şamanizmde bir nesnenin sahip ruhu
Ahoy: Altay Türklerinde bir ünlem
Marja: Kafkasya'da bir tanrıça ya da dişi ruh
Biyçe: Hanım
Umay: Şamanizmde bir tanrıça ya da dişi ruh
Üleş: Pay, avdan ya da ganimetten paya düşen
Börü: Kurt
Ayzıt: Şamanizmde bir tanrıça ya da dişi ruh
Mingitav: Bengü Dağ, Ebedi Dağ. Elbruz'a Karaçayların verdiği isim.
Ak Kaz: Bir kısım şamanistlere göre, Gök Tengrinin donuna girdiği hayvan
Tamu: Cehennem
Zakkum: Bir zehirli çiçek, aynı zamanda israiliyat etkisi ile, islami geleneğe göre cehennemliklerin yiyeceği



2 Aralık 2012 Pazar

Gotik VI


-Mehmet Berk Yaltırık'a ithaf olunur-

"İki yitik hasret, iki parça can"
Ahmed Arif

Gotik VI: Ölü Şehirde İki Can

-Amma şehrayinler derdin unutulmayacak-
Attila İlhan


Bir eskimo sakalında buza kesmiş gözyaşı
Ve bir şaman duasının en zayıf yankısıdır
İki kılıç artığının ölüm kalım savaşı
Ve bir çift sarhoş levendin lodosa şarkısıdır:

Kubbeler göğe nazire minareler kibirli
Bir şehir ki küfe kesmiş tapınakları bile
Sudan hayır gelmez eller tanrıya kalkar kirli
Her meskunu Ebu Leheb - her ibadet nafile

Sütun sütun tiranların kemikleri sapsarı
Yarı yarıya toprağa gömülmüş boş kaburga
Ebabillere müstehak Ebreheler diyarı
Tünek etmiş leş kokulu kemik mabedi karga

Ve mezarlık, o allahsız minarelere inat
Tevazu timsali eğik başlı balballar munis
Ve çok uzun bir ölüme gömülürken kainat
Dirilen ihtiyar toprak: sabırsız ve muhteris

Kımıl kımıl toprak canlı ve ölü taşla mermer
Ustası yasını tutsun: kaskatı taş yığını!
Ve bir intikam yemini yeraltından münevver
İşte insan! Hatırlıyor yine insanlığını!

En korkunç tebessüm çökmüş sipsivri dişlerine
İşte diriliyor imam papaz koluna girmiş
Yalnız bizim varlığımız gelmiyor işlerine
İzle dostum: Herkes bize bakışını çevirmiş

Şimdi dağlar çökse gerek ve yıkılsa semamız
Alsa gerektir hayfını mermerden bakir toprak
Ne tuğrullar ne ankalar yağmalı gökten bir hız
Kâr etmemeli devranın ağza kurduğu tuzak

Dostum izle: Dizginleri salmaya bu son ılgar
Ve bu sadaktaki son ok gökyüzüne nişane
Bu izlediğin Ragnarok ve sen de bir Einherjar
Ur ha! İşte "buna kavga derler bey ne, paşa ne?"*

Davran dostum dem bu demdir kan borcu ödenmeli
Mühim değil tarafımız, cehdin kimin kârına
Bir erkek gibi karşıla şimdi kancık eceli
Değil mi ki yaşıyoruz bir ağıt hatırına?

M. Bahadırhan Dinçaslan

Ragnarok: İskandinav Mitolojisinde kıyamet
Einherjar: İskandinav Mitolojisinde "yalnız savaşçı", Odin'in ordusundaki askerler
"Buna kavga derler bey ne paşa ne": Köroğlu'na ait bir dize

24 Ağustos 2012 Cuma

İstanbul Sokakları




Acûze! Küf kokuyor
Tenin, ruhun, nefesin
Benim içimde bir ben
Ve senin içinde sen
Elim gergef dokuyor
Hiçlik içre git ve gel
Arıyorum beyhude
O şehri ki asude
Sevgilim kadar güzel
Yok musun ki..? Nerdesin?

Acûze! Çirkinliğin
Bit pire şehrayini
Zıp zıp veba ve tifo
Behey Matmazel Fofo!*
Çirkinlerin çirkini!
Sapsarı gelinliğin
Ve yeşil tırnakların
Kel kafan ve üç beş tel
Gel ey, zifafı ecel
Kovacaksam da yarın
Gireceğim koynuna:
Batağa batmış suna
Sığıra yem olmuş gül...

Sen sokak kadını ve
Sokakların bir kadın
Gece itlerle yatmış
Boyalarla kapatmış
Mosmor çürüklerini
Gözünün sürmesi kül
Sırtında yama yama
Kimden çalınmış ipek?
Ve ipeğe dadanmış
Kımıl kımıl bir güve
Tamu kaçkını albız
Gelip sızan rüyama:
Ey şeytana adanmış
Karanlık tohumu kız
Göz çukuru haşerat
Göğüs kafesi lağım!
Bugün senin safahat!
Gel, senin olacağım...
Gel haydi, dişi köpek!


İstanbul, ey İstanbul
Sür keyfince saltanat!
Dudaklarınla çürüt
Yanakta çocukluğu
Ve ellerin koymasın
Okşadığı yerde can
Ey binbir suret çıyan!
Kimsecikler duymasın
Geç ırza usul usul
Şehvetinle yan ve tüt
Göğe ağ buğu buğu
Ve kapat ufukları
Sal artık küflerinden
Beslenen çocukları
Kaygan ıslak solucan!
Küf kokuyor aşiyan!
Küf kokuyor, derinden!

Güzel değilsin ulan!
Sade bir müptezelsin
Kim bilir kimin malı
Tek; benim olmamalı!
Yedi kıvrımlı yılan!
Sen bin yıllık fahişe
Bir ıslak cigaralık
Ve bir kaç kırık şişe
Senin olsun sermayen
Gidiyorum çünkü ben
Tanıdım, bildim seni
Son buldu maskaralık
Ey necaset madeni!
Ey dev gölgeli cüce
Güzellikse, sadece
Elinde benim elim
Yollarında sevgilim
Yürüdükçe güzelsin.

M. Bahadırhan Dinçaslan

"Gotik" serisi şiirlerinin devamı; "ruh"u ölmüş ancak yaşamaya devam eden "undead" bir dişiye benzettiğim İstanbul'un gözümde aldığı haldir.

*Matmazel Fofo: Necip Fazıl'ın bir hikayesinde, yaşlı, çirkin karakter.