-Müstakbel oğlum Elçibey Duran'a-
Yedi dağda yedi koyak yedi deden yatağı
Kırk gözede kırk üveyik ebelerinin sesi
Sen bu dağların oğlusun - Binboğa'dan aşağı
Hoş geldin kısa ömrümün en latif telaşesi!
Şimdi düşler görüyorsun bir yıldızın rahminde
Bir avcunda kan topağı birinde ay ışığı
Üç ocaktan yükseliyor adın her bir aminde
Allah kıskanıyor seni meleklerin aşığı!
Sen eşkıyalar ahfadı sen kafirlerin soyu
Beşiğin kurulsa gerek boz şahan yuvasına
Sen dünyadan alacaklı - lanetli kanın koyu
Doğacaksın asırlık bir meşum kan davasına
Ananın göz yaşlarını kine dizmiş bir kolye
Dededen kalma bir duruş: kısık gözlü ve mağrur
Terekende bir tabanca, namlusuna sürmeye
Babanın çürük dişleri - sana mirasım budur
Gezeceksin canım oğlum sen bu yerin yüzünde
Baş eğmeden, eğdirmeden, bir başına ve metin
Bedenin Kızıl Elma'da ruhun Kuray düzünde
Düşler, arzular ve ülkü: Budur tek emanetin
Seni gözlüyor bir deden sakalı buza kesmiş
Mavi gözleri ufukta kaskatı balbal gibi
Ninen hala ağıttadır mübarek göğsü geniş
Senin kaygınla çarpıyor ademde yorgun kalbi
Baktığı yer gün yaşığı dokunduğu yer yeşil
Kalplerde umudun remzi, dillerde mesel oğlum
Yalnız babanın kırışmış, mahzun gözleri değil
Binlerce göz üzerinde, bunu bil de gel oğlum
M. Bahadırhan Dinçaslan