19 Aralık 2013 Perşembe

Barok Nihilizm

Nihilizm, "sen yoksun o benlikler hep vehm ü gümanındır" demek değil, "ben varım ya bu benlik hep vehm ü gümanımdır" demektir. Pek sanatkar girdim konuya, zirvede bıraksam yakışırdı ya, şu "benlik" üzerine de üç beş laf edeyim.

Hangi kitabında olduğunu hatırlamıyorum, ihtimal "Hikayeler" kitabıdır, Necip Fazıl'ın bir diyalogu vardır benlik ile ilgili. Sanırım Abidin Dino'dan esinlenerek yarattığı ressam karakter ile "hasta kumarbaz" arasında geçen bir diyalogdu.

Aklımda kaldığı kadarıyla şöyle:

-benim elim
-evet senin elin
-benim beynim
-evet senin beynin
-benim ruhum
-evet senin ruhun
-benim benliğim
-even senin benliğin
-peki herşeye "benim" diyebiliyorsak, "benim benliğim" de diyebiliyorsak, bu herşeye "benim" diyebilen ben nerededir?

Buna çözümü tasavvufta (gerçi Necip Fazıl'ın tasavvufçuluğu... neyse siktir et uzatmayalım.) buluyor Necip Fazıl. Zaten şeyh galip ne demişti?

"sen yoksun o benlikler hep vehm u gümanındır"

Rimbaud da şöyle bir laf etmiş bu meselenin odağında:

"la vraie vie est absente" (gerçek hayat burada olmayandır.)

Edebiyatı iyi hoş da, Attila İlhan'ın dediği gibi, "olmuyor neyleyim / olmuyor velinimetim efendim"

Bu benlik hissi ya da fenomeni, esasında bilincin kendine tuttuğu bir aynadır. Bilinci oluşturan mekanizma maddidir, ve bu maddilikte esasında "geri kalan" ile kendi arasına keskin bir sınır çekmemiştir, o yüzden derinlemesine düşündüğümüzde "benlik" diye bir şey olmadığı sonucuna ulaşabiliriz. Ya da, benliği metafizikte aramaya kalkarız. Oysa, çok basit, bir tutam nörotransmitter, ve bir tutam bilişsel evrim.

O zaman şöyle desek olur:

"Ben varım ya bu benlik hep vehm ü gümanımdır."

(aha felsefe yaptım lan. yazam bunu kenara. açıklarım bu sözü. iki cilt şerh düşülür valla.)

Buradan, "dionysosçu çözüm" - "apolloncu çözüm" odağına gelesim var. İnsanı, "karbon atomlarının talihsiz serüvenler dizisi" olarak tanımlayarak.

Şu amına koduğumun insanı, değil ki, "insan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su..." Bu amına koduğumun insanı, o ki, bir yığın karbon atomu. bunun magnezyumu boku püsürü var da, ihmal ediyorum amına koduğumun magnezyumunu. Lisede laboratuvardan magnezyum çaldıydık iyi yanıyor diye, sonra kör oluyodum amınırzını sikiim. Eğer o magnezyum değil de başka bir elementse onun da amına gorum.

Neyse, işte karbon atomları dediğin şey insan, insan dediğin biricik dizgide buluşmuş bir yığın karbon atomu. (Amına çaktığımın karbonu bağ yapacak diye çektiğimiz çileye bak.) Zaten sırf bu karbon ibnesi yüzünden okul bıraktım ben, alkan alken derken dedim baba organik kimyanın amına goyum, ben gidiyorum.

Talihsiz serüvenler de Lemony Snickete bir saygı gösterisi, çocukluğumda karşılaştıydım eseriyle de, ne olduğunu anlamadıydım. Şimdi anladım işte, belli olmuyor mu?

(sikim gibi bir tespit götüme benzemiş.)

Neden "varoluşçuluk" değil de nihilizm? Ve neden barok?

Tasavvurun en yakıcı sınırlarında gezinen sorgunun erişebileceği azami genişlik ve derinlikte bir varoluş yok; dolayısıyla varlık, hiçten daha az belirgindir, hepsi bu. Bu demek değildir ki nihilistler depresyondadır, ya da hiç bir şeyi sallamazlar, mücadele etmezler. değil dostum, değil.

Nihilizm, herşeyin hiç olduğunu iddia etmek değil, herşeyin özüne, derinine, sınırına inince bir "hiç"le burun buruna geleceksin demektir. "ex nihilo nihil fit" lafını biraz farklı anlamaktır yani. Her şey hiçten doğar, ve doğan da hiçtir. Ya da ben böyle tanımlıyorum, "nihilist akım"ın temsilcilerinin çıkmazları, yanlışları ya da tespitleri beni bağlamıyor. Benim barok dünyamın önüme serdiği manzara bu.

Şu lan şu işte:

"Ey dil hele âlemde bir âdem yoğ imiş
Vâr ise de ehl-i dile mahrem yoğ imiş

Gam çekme hakîkatde eğer ârif isen
Farz eyle ki el'ân yine âlem yoğ imiş"

Ya da desen ki şudur:

"Reyhani farkı ne az ile çoğun
ikisi bir olur var ile yoğun..."

Gerçi laf kalabalığına gerek yok da, sanat diye bir şey var, çok tatlı bir şey Gök Tengri seni inandırsın, insan engel olamıyor.

"dâr-ı dünyâ deli gönlüm gibi vîrân olsa
ne cihân olsa ne cân olsa ne hicrân olsa" diye ağıt yakıp, "-sa, -se" cümleleri kurup, tam aksi istikamette yaşamaktır nihilizm.

Bunun barok oluşunuysa, bir müddet evvel bir şiir yazıp açıkladıydım, onu da bir zahmet sen bul sevgili kaarî:

"...herkes ait olmadığı yerde eğreti ve piç
imzasız bir şiir gibi gözyaşı vadisinde."

Böyle de terbiyesiz bir tarafım var benim. Geçen bir konferansta, biraz da ortalığı kızıştırmak için, "nihilistim" dedim de, yıldırım düştü sanki. Konferansı verirken bana sevgiyle bakan gözler bir anda kuşkuyla bakmaya başladı, dinleyicilerin en yiğidi de bunu kalkıp açıkça beyan etti. Ne yapayım sevgili kaarî, sana yalan söylemeyeceğim. Ben senin en "ideal" olarak gördüğünü, en "realist" kafayla yaşıyorum, sen bir ideale ulaşmak istiyor ancak ulaşamıyorsun, ben senin idealinim ancak beni buraya bu idealin içinin boş olduğunu görüşüm getirdi. Sen inandın, ben bildim sevgili kaarî, boşluğu gördüm, "la ilahe" dedim, ta ki "illallah" benim için edebiyattan öteye geçinceye, gerçeğin ta kendisi oluncaya dek. Anlamıyorsun, anlamayacaksın, anlamam.

Ne diyorduk?

"Bir tezgahta peydahlanmış bir arz dolusu lümpen
Öz çürümüş her şey başka bir şeyi andırıyor"

M. Bahadırhan Dinçaslan

1 yorum: