Yüreğim bir ehramdı, lanetli mezarımı
Mührünü kırıp talan edince melun nebbaş
İçime ve dışıma hükmeden Sezar'ımı*
Ağuladı Goşenay eliyle yavaş yavaş
Uzansam yatağımda düşmanım hazır: Karım
El açsam eşiğinde dostum sorar: Bu kimdi?
Dün Allah'ın elinden kavrayan parmaklarım
Bir tetik boşluğunda kıvranır durur şimdi
-Bir de şu keşişler var kirlidir tırnakları
Hani taş duvarına saplanıp manastırın
Sırıtarak tırmalar aşağı bir yukarı
Hani, azar duyunca bulantın, karın ağrın-
Yürürsün taş döşeli eğri büğrü sokakta
Fener çoktan sönmüştür kusarsın bir köşeye
Çakılmış bir silüet, yakınlaşmaz, uzakta
Hani, kukuletalı, simsiyah o hafiye
Ne zaman tökezleyip omzun üstünden baksan
Sana bakıyor gibi öyle dikilir orda
Dumanı onu çizer durup sigara yaksan
Sevdiğin kadınlara ortak olan hovarda
Tatsan, onun dudağı, dokunsan onun eli
Uzlete ilticanda liman bekçisi hatif!
Gözleri üzerinde kendin bildin bileli
Burnunda hep o koku! Yeşil, yapışkan, kesif!
Senin içine girip senle içlere giren
Ah o meşum ehramın kustuğu dişi şeytan!
Yazgını lif lif edip çıkrığını çeviren
Geçirip ilmeğini çekiveren boynundan
Biliyorum birazdan ayağım bir çukura
Takılıp düşeceğim hiç kalkmamak üzere
Bulanıp lağım suyu, kusmuğum ve çamura
Öleceğim kimsesiz can çekişip bir süre
Goşenay üzerime eğilecek yeniden
Sivri dişleri korkunç, dudağında istihza
Kıvrık gülüşü yılan, gözleri birer mahzen
İki kocaman boşluk. Arkasında bir feza
Diriltecek bininci defa aciz ruhumu
Çağıracak hiçliğin tesellisinden beni
Sırtı kırbaç lekeli sıska kürek mahkumu
Sürükleyen benim ya, o tutuyor dümeni!
Nefesi rüzgar olup yelkeni şişirecek
O mu benim peşimde, ben mi onun, bilinmez
Ufuk çizgisi meşum, alaycı bir engerek
Bir kabus yeknesaklık. Ne bir liman, ne körfez
Bedenim benim değil, bir cadının mabedi
Hayatım oyuncağı, merhametsiz bir sapık!
Goşenay'ın elleri oynayacak ebedi
Minik eğlencesinden bıkana kadar artık...
M. Bahadırhan Dinçaslan
*Ива́н Гро́зный
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)