Ege'de bir küçük köyün ışığı
Sabaha dek imil imil titreşir
Bir çift ela gözü çalmış kırağı
Işıkların arasına münteşir
Uyumaz, usanmaz öylece dalar
Yorgun göz kapağı kırpılmaz asla
Uzaktan kıyıyı döven dalgalar
İnlerken yolları gözler ihlasla
Ne akıl alır ne nasihat dinler
Civarda herkese malumdur artık
Pervazının gölgesinden geçenler
İç çekip şefkatle fısıldar: Yazık...
Biricik kızını sevmez mi ana?
Ayşe'nin de pek severdi anası
Cumbadan baktıkça o yana yana
İçlenirdi kızcağıza her yatsı
El açıp rabbine adak adardı:
"Kızımın derdine bir çare olsun
Nasıl seher ise yatsının ardı
Ben öleyim - kızım huzuru bulsun!"
Heyhat - beyhudedir gözlerinde yaş
Getirmez Ayşe'ye yarini sokak
Böyle geçer günler hep yavaş yavaş
Solardı Ayşecik camdan bakarak
Bıyığı kaşına kafiyelisi
Bir meşum redife dizildi gitti
Bir son bakış - melül eder İblis'i
Ciğeri postala ezildi gitti
Gidenlerin kimi döndüler bir bir
Bazısı bacaksız, bazısı elsiz
"Bir sonraki kafilededir zahir"
Kucağında mahzun bekledi çeyiz
Nafile teselli, nafile öğüt
Ayşe'nin hiç sarsılmadı güveni
Ne deseler etmedi hiç tereddüt:
"Mehmedim gelecek! Bırakmaz beni."
***
Ne bir kelam, ne kıpırtı, ne iştah
Gece gündüz kesintisiz bir kabus
Anası namaza kalktı bir sabah
Kızının derdiyle elemli, meyus
Bir müphem tıkırtı geldi kapıdan
İhtiyar merakla koştu kapıya
Hayretle gördü ki kapıda duran
Mehmet'e benziyor - sanki bir rüya!
Başını çevirdi: Ayşe yerinden
Kalkmış da süslenmiş allı pulludur
Bir taze tebessüm açmış derinden
Sanki bir uykudan uyanmış, mahmur
Soramadı bile "nereye, niye?"
Ayşe'nin başında gelin topuzu
Genç adam Ayşe'yi aldı terkiye
Anası bakarken vurdu mahmuzu
Aşıklar ufuktan kayboldu gitti
Son defa savruldu bir telli duvak
Ayşe'nin nöbeti nihayet bitti
Ege'yi kızıla boyarken şafak
Sordu Mehmet'ine "nerede kaldın?
Bekledim yüzüğün elimde mahzun
Sandım ki kırıldı kolun kanadın
Ne bekletti seni bu kadar uzun?"
"Sevgilim, sevgilim geldim ya sana
Ne fark eder neden geciktimse ben?
Cehennemden geçtim senin uğruna
Yetmez mi - bir olduk işte yeniden!"
"Mehmedim, Mehmedim yetmez olur mu!
İşte geldin bana uyup kadere
Serinlettin azap çeken ruhumu
Fakat bir sorum var: Uğrumuz nere?"
Mehmet'in aniden çatıldı kaşı
Sönerken şafakta son titrek yıldız
"Merak etme - dinsin gözünün yaşı
Bekliyor bizleri zifaf odamız!"
Dört nala bir rüzgar gibi geçtiler
Yarlardan koyaktan nice köyleri
Mesafeyi tırpan gibi biçtiler
İleri... İleri... Daim ileri!
Ayşe bir hevesle yeniden sordu
"Mehmedim, epeyce yol aldık, yeter."
Cevabı vermeden bir lahza durdu:
"Ölüler elbette hızlı at sürer"
"Mehmedim, ölüler umrumuzda mı?
Senle yaşasak ya sonsuza kadar?"
"Ayşecik, ahiri ve serencamı
Bu işin bir küçük, daracık mezar."
***
Yıllar sonra bir gün, Gelibolu'da
Altın diş arayan bir nebbaş, gece
Duydu bir mezarda bir müphem nida
Bulduğuna bir dem baktı öylece:
Bir eprimiş duvak, geçmiş modası
Bir meçhul şehidin kabristanında
Alışılmadık bir gelin odası:
Bir kanlı meydanın hemen yanında
Ayşecik, cesedi hiç bozulmamış
Mehmedin yanında öyle yatıyor
İki savaş geçmiş ve gelmiş barış:
Ayşeciğin nabzı hala atıyor.
M. Bahadırhan Dinçaslan