19 Aralık 2012 Çarşamba

Solarliodh

-Nihil novi sub sole-

Bir tanrının çığlıkları geliyor gün batımından
Ve kuzeyde bir karanlık büyüyor bak telek telek
İşte kuzgun intikamı, işte kılıç çıktı kından
-Bir kadının kahkahası ve ağlayan onca erkek-

Çarmıhında yalnız İsa, ki yetimdi doğuşundan
Çivileri öksüz kalmış satılmış yok pahasına
Bakireye naziresi bir kaltağın fuhuşundan
Ağlar Meryem, fahişenin karışır kahkahasına

Nerde şimdi gel deyince mezardan kalkıp gelenler
Yazıklanır kuytusunda efendisine Lazarus
Rüyalarda yitti cennet ruha kavuştu bedenler
Buzul kokan gerçekliğin hükmünce ebedi kabus

Gün batıyor ve derine gömülüyor sivri mızrak
Ki yetimler yazgılıdır böyle sahipsiz ölmeye
Bize yakın belki ama yarınlar İsa'ya uzak
Başında bir dikenli taç, yaftasında bir kinaye

Bir buseyi kirletmeyi başaran bir şeytanlık ki
Küpe zarar bir sirkedir keskin, acı, haris, kalleş
Yine de sen, güneşe bak, uzak ondan "acep", "belki"
Belki İsa geri gelir, ve mutlaka doğar güneş.

M. Bahadırhan Dinçaslan

Notlar:

İkinci kıtada İsa'nın babasız oluşuna, çivilerle çarmıha gerilişine

Üçüncü kıtada, İsa tarafından ölümden çağrılan Lazarus'a

Dördücü kıtada İsa'ya saplanan mızrağa, başına geçirilen dikenli taca, üzerine dalga geçmek için asılan, "INRI" (Iesus Nazarenus, Rex Iudaeorum. Nasıralı İsa, Yahudilerin Kralı) yazısına

Beşinci kıtada, İsa'nın kimliğini Yahuda'nın, "öpeceğim kişi İsa olacaktır" diyerek önceden haber verdiği Roma askerlerinin önünde İsa'yı öperek açık etmesi ve İsa'ya ihanet etmesine, İsa'nın geri döneceğine dair inanışa

Göndermeler yapılarak İsa'nın ölümü tablosu çizmeye çalıştım. Tabii maksat burada o ölümü anlatmak değil, başka bir şeyi anlatmak: "İsa belki geri gelir, ama güneş mutlaka yarın doğacaktır." cümlesinde gizli.

Tabii, unutmamak lazım, şiirin başlığı İskandinav mitolojisinden. "Solarliodh", güneş şarkısı gibi bir anlama geliyor. Ve girişteki kısa alıntı, İncil'den: "Güneşin altında yeni bir şey yoktur."

Ahenk örgüsünü ödünç almaya çalıştığım şarkı:


11 Aralık 2012 Salı

Maral'ın Öyküsü

"Bu dağlarda maral gezer..."

I.
Dağlardan gök börülerim gökçe göğe ağanda
Kurt kalmamış dağlarıma yağmur munis yağanda
Ve salanda davarını zağarsız düze çoban*
Dertsiz çıkanda geceden sakin gündüze çoban
Köylülere felah geldi derler, muradı oldu:
En çakırca börülerin alev nazarı soldu.
"Tehlikesiz şimdi dağlar gezelim dolaşalım
Zirveleri mülk edinip keyifle paylaşalım
O dağ senin, bu dağ benim, bizim gayrı buralar
Kız kızan keyiflerince gelip çadır kuralar
Börüleri biz kaçırdık, hakkımızdır bu neşe
Şimdi kaldırsak yeridir kadehleri güneşe
Ve kutlasak adam yiyen kurtların yitişini
Silsek gerek aklımızdan canavarın dişini
Ne bir pençe kuzumuzu elimizden almaya
Ne bir ağız kursaklardan rızkımızı çalmaya
Minnet eder bize kuşlar, boz tavşanlar, marallar
Börülerin ettiğini etmez bize çakallar!"

II.
Börülerin akbilgesi kocamış bir beyaz kurt
Dışından: Bir çolak pençe ve bir çift çökmüş avurt
İçinden: Yalaz yalaz bir öfkenin alevleri
Sanki ölü her parçası, yalnız gözleri diri
Döndü vakarla yanına toplanmış sürüsüne:
"Leş yemek hiç yakışır mı göklerin börüsüne?
Bu dağların adamları nefes alsa da ölü
Hepsinin ruhu tamunun en dibine gömülü
Biz ki payımızı aldık Tanrı'nın üleşinden
Koştuysak; yalnız en gökçe maralların peşinden
Biz onların kaderiydik onlar bize layıktı
Ama adamlar onları tuttu kafese tıktı
Dilendik bizi sureti üzre kılan Tanrı'dan
Öcümüzü, ve bürüdü o dem gözümüzü kan
Maralların hakkı için adam yedik, can aldık
En körpecik kuzuları hışımla yere çaldık
Evlatlarım, yazık artık değmiyor buna bile
Şeref yoksunu insanlar... Mücadele nafile
Maralların kafeslere tıkıldığı dünyada
Lüzum yok ak zirvelerde özgür dolaşan kurda
Anlamayacaklar bizi, korkacaklar, soracak
İnsan yavruları: 'anne, neden açtığın kucak
Böyle merhametli bana, ama kurtlar pek yavuz?
Neden hepimiz sinerek kurtlardan korkuyoruz?'
Cevap verecek anneler: 'Kurtlar kıskandı bizi
Ellerinden gelse yakıp yıkarlar evimizi
Bahçede maral kafeste kuşumuz var, mutluyuz
Çiçeklerimiz nizami, yarından umutluyuz
Kurtlar dağlarda pek çetin kışlarla boğuşmaktan
Haset duymuş bu huzura, bu yüzdendir hepsi kan
Kokusundan hoşlanırlar, rengine bayılırlar
Sabret oğlum! Gün gelecek bizim olacak kırlar!'
Evlatlarım, bu olacak, yenileceğiz, bari
Hakkını verelim acun yaratılandan beri
Leke sürdürmediğimiz börülük şerefine
İlk gelen bizdik giden de ilk biz olalım yine
Yenilmedik, biz tiksindik, cehde gerek yok artık
Bu dağların adamına ancak çakallar layık!"

III.
O dağ senin, bu yar benim, pek şen gezerdi maral
O en latif manzarayı süsle bezerdi maral
Ne bir kement boğazında, ne pâyinde bukağı
En zarifinden bir hızla yakın edip uzağı
Pınarlardan su içerdi koyaklarda yatardı
Bir gece dört tarafını çirkin adamlar sardı
Maralı tutsak ettiler bir bahçeye koydular
O gamdan boynu büküktü, aldırmayıp, doydular
Seyrine hoş endamının, letafetinin; sonra
Unuttular maralı tutsalıklığında, sıra
Çünkü gelmişti pek mühim meselelere şimdi
Her gün bambaşka bir zevkten kam almak: bu mühimdi
Ve ay maral, gökçe maral bir zaman yalnız kaldı
Ve bir gün gözünü açtı, gördü: bu bir çakaldı
Gelmişti sinsice bahçe duvarının yanına
Ki kıysın gökçe maralın o kıymetsiz canına
Maral düşündü: "Ben ki bu dağların maralıyım
Çakala mı düşer payım, meğer ki yaralıyım?
Ancak bir kurdun düşüdür benim tadıma bakmak
Dirilmek vaktidir şimdi" dedi, ve çakmak çakmak
Gözleriyle bir sıçradı aştı bahçe çitini
Bir bakışıyla yıldırıp köyün bekçi itini
Hışımla azmetti yeşil bildiği o dağlara
Ve gördüğüyle dağlandı bir kez daha o yara:
Kurtlar gitmişti, dağların yeni sahibi insan
Bırakmıştı pisliğinden dağlara da bir nişan:
Yığılmıştı göğe doğru üstü üstüne taşlar
Her yer ev olmuştu artık, çoktan ölmüştü kuşlar
Pek kıymetli bir icattı insanoğluna "şehir"
İnsanlığın ilacıydı, gökçe marala zehir...

IV.
Bir sabah gazeteleri karıştırırken, gördüm
Boğazımda bir hıçkırık ve dilim düğüm düğüm
Başlık: "Şehirde bir maral" ve fotoğraf: "bulundu
Taş gibi katı, buz gibi ölü. Haberi sundu
Bu sabah da size mutad üzere gazeteniz
Kar yağışı bekleniyor. Lütfen dikkat ediniz"
Maralım! Maral, ay maral böyle mi ölecektin?
Sen ki düşlerimde açan en nadide çiçektin!
Ve düşündüm: umrum değil güvendeyse sürüler
Koşmuyorsa marallarla dağlarımda börüler...
Edemeyeceğim artık ölmek arzumu tehir:
Gidiyorum ey insanlar! Sizin olsun bu şehir!

M. Bahadırhan Dinçaslan

*Zağarsız davar salan çoban: Faruk Nafiz'in bir şiirine gönderme. Ölen bir kurdu anlatan Faruk Nafiz, der ki;

"At, çoban, postunu omuzlarına,
Koy artık meydana bütün varını:
Ya çıkar, ya çıkmaz o kurt yârına,
Yaylaya zağarsız sal davarını."


Bir maralın ve atalar efsanelerinde dinlediğim börülerin ilhamıyla,
2012

7 Aralık 2012 Cuma

Türkmence

-Kelebek ok yay almış ava şikara çıkmış
Donuzları korkudur ayuları koçmağa-

Kaygusuz

Türkmence

Menem kırk kara içre birce akı seçmeğe
Menem kışın çatında göyce çiçek açmağa

Hele bak yiğitlerim pusatlanmış bilenmiş
Can atıyor her biri uçmağ içre uçmağa

Her birine karındaş, ata ve oğul menem
Yolakta yoldaş menem ağca kımız içmeğe

Buyruk buysa Tanrı'dan adı görklü atadan
Acundan çadır derip yücelere göçmeğe

Anam sütünden bulak kızıl kanımsa vergi
Çağın fağfurlarına ilkin menem saçmağa

Yolum üzre dağ tuzak yelden demirden pusu
Menim dişim tırnağım dağda geçit açmağa

Sırtlanan menem omzum üste acunun yükün
Yazgının gücü yetmez mene göynek biçmeğe

Gök girsin kızıl çıksın ölümü elimdendir
Anadan bir gardaşım davranırsa kaçmağa

Gözle Batır, kelebek ok yay almış avdadır
Donuzları korkudur ayuları koçmağa

M. Bahadırhan Dinçaslan

Kaygusuz Abdal

Kaplu kaplu bağalar kanatlanmış uçmağa
Kertenkele derilmiş diler Kırım geçmeğe

Kelebek ok yay almış ava şikâra çıkmış
Donuzları korkudur ayuları koçmağa

Ergene’nin köprüsü susuzluktan bunalmış
Edirne minaresi eğilmiş su içmeğe

Kazzâza balta koydum çervişin deremezem
Çuval çayırda gezer seğirdüben kaçmağa

Allah’ımın dağında üç bin balık kışlamış
Susuzluktan bunalmış kanlı ister göçmeğe

Leylek koduk doğurmuş ovada zurna çalar
Balık kavağa çıkmış söğüt dalın biçmeğe

Kelebek buğday ekmiş Manisa ovasına
Sivrisinek derilmiş ırgad olup biçmeğe

Bir sinek bir devenin çekmiş budun koparmış
Salınuban seğirdir bir yâr ister koçmağa

Bir aksacık karınca kırk batman tuz yüklenmiş
Gâh yorgalar gâh seker şehre gider satmağa

Donuz düğün eylemiş ayuya kızın vermiş
Maymun sındı getirmiş kaftan gömlek biçmeğe

Deve hamama girmiş dana dellâklık eder
Su sığrı natır olmuş növbet ister çıkmağa

Kaygusuz’un sözleri Hindistan’ın kozları
Bunca yalan söyledin girer misin uçmağa.

Kaygusuz Abdal

2 Aralık 2012 Pazar

Gotik VI


-Mehmet Berk Yaltırık'a ithaf olunur-

"İki yitik hasret, iki parça can"
Ahmed Arif

Gotik VI: Ölü Şehirde İki Can

-Amma şehrayinler derdin unutulmayacak-
Attila İlhan


Bir eskimo sakalında buza kesmiş gözyaşı
Ve bir şaman duasının en zayıf yankısıdır
İki kılıç artığının ölüm kalım savaşı
Ve bir çift sarhoş levendin lodosa şarkısıdır:

Kubbeler göğe nazire minareler kibirli
Bir şehir ki küfe kesmiş tapınakları bile
Sudan hayır gelmez eller tanrıya kalkar kirli
Her meskunu Ebu Leheb - her ibadet nafile

Sütun sütun tiranların kemikleri sapsarı
Yarı yarıya toprağa gömülmüş boş kaburga
Ebabillere müstehak Ebreheler diyarı
Tünek etmiş leş kokulu kemik mabedi karga

Ve mezarlık, o allahsız minarelere inat
Tevazu timsali eğik başlı balballar munis
Ve çok uzun bir ölüme gömülürken kainat
Dirilen ihtiyar toprak: sabırsız ve muhteris

Kımıl kımıl toprak canlı ve ölü taşla mermer
Ustası yasını tutsun: kaskatı taş yığını!
Ve bir intikam yemini yeraltından münevver
İşte insan! Hatırlıyor yine insanlığını!

En korkunç tebessüm çökmüş sipsivri dişlerine
İşte diriliyor imam papaz koluna girmiş
Yalnız bizim varlığımız gelmiyor işlerine
İzle dostum: Herkes bize bakışını çevirmiş

Şimdi dağlar çökse gerek ve yıkılsa semamız
Alsa gerektir hayfını mermerden bakir toprak
Ne tuğrullar ne ankalar yağmalı gökten bir hız
Kâr etmemeli devranın ağza kurduğu tuzak

Dostum izle: Dizginleri salmaya bu son ılgar
Ve bu sadaktaki son ok gökyüzüne nişane
Bu izlediğin Ragnarok ve sen de bir Einherjar
Ur ha! İşte "buna kavga derler bey ne, paşa ne?"*

Davran dostum dem bu demdir kan borcu ödenmeli
Mühim değil tarafımız, cehdin kimin kârına
Bir erkek gibi karşıla şimdi kancık eceli
Değil mi ki yaşıyoruz bir ağıt hatırına?

M. Bahadırhan Dinçaslan

Ragnarok: İskandinav Mitolojisinde kıyamet
Einherjar: İskandinav Mitolojisinde "yalnız savaşçı", Odin'in ordusundaki askerler
"Buna kavga derler bey ne paşa ne": Köroğlu'na ait bir dize